Ana Sayfa
Mobil Cihaz Terimler sözlüğü
PC Dosya Uzantı ve Anlamları
----
Bel Fıtığı ( Hernial Disk)
Elbistan İlini Tanıyalım
Google de Arama Yapma
Ziyaretçi
Otomotiv Sektörü Kısaltmalar
İl Telefon Kodları
KPSS Güncel Soru
Dini Konular
Inkılap Tarihi
Genel Tarih
=> Tarih Bilimi
=> İlk Çağ Medeniyeleri
=> İslam Öncesi Türk Tarihi
=> İslam Öncesi Türk Devletleri
=> İslam Öncesi Türklerde Kültür ve Medeniyet
=> İslam Tarihi
=> Hz. Muhammed (S.A.V) Dönemi
=> Dört Halife Dönemi
=> Emeviler Dönemi
=> Abbasiler Dönemi
=> Endülüs Emevileri Dönemi
=> Ben'ül Ahmer Devleti Dönemi
=> İslam Kültür ve Medeniyeti
=> İlk Türk İslam Devletleri
=> Türk İslam Tarihi
=> Büyük Selçuklu Devleti
=> Anadolu İlk Türk Beylikleri
=> ilk Türk İslam Devletleri ve Büyük Selçuklu Devletinde Kültür ve Medeniyet
=> Anadolu Selçuklu Devleti
=> Anadolu Selçuklu Devletinde Kültür ve Medeniyet
=> Anadolu Beylikleri
=> Anadolu Beyliklerinde Kültür ve Medeniyet
=> Ortaçağda Kurulan diğer Türk Devletleri
=> Osmanlı Kuruluş Dönemi
=> Osmanlı Yükselme Dönemi
=> Osmanlı Duraklama Dönemi
=> Osmanlı Gerileme Dönemi
=> Osmanlı Dağılma Dönemi
=> Osmanlı Yıkılış Dönemi
=> Osmanlı Kültür ve Medeniyet
Bana ulaşın

 

OSMANLI DEVLETİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET
 
I.                               MERKEZİ YÖNETİM:
 
Osmanlı devlet teşkilatının oluşturulmasında Anadolu Selçuklu Devleti örnek alınmıştır.
Osmanlı Devlet anlayışının temelinde şunlar vardır:
-Uç beyliğinin gelenekleri
-Eski Türk gelenekleri
-İslam Hukuku
-Fethedilen yerlerin daha önceki uygulamaları
 
-Başkentler:
İlk başkent Söğüt idi. Daha sonra Bilecik, Yenişehir, Bursa, Edirne ve İstanbul başkent oldu.
-Mutlak otoriteye bağlı merkezi bir yönetim vardı. Devlet, İstanbul’dan yönetilmekteydi.
 
-Padişah:
Devletin başında Padişah bulunurdu. Padişahın Osmanlı soyundan olması şarttı. Kadınların hükümdarlık hakları yoktu.
-İlk dönemlerde Bey, Gazi (Hıristiyanlara karşı savaştıkları için Gazi de denilmiştir); daha sonraları Hünkâr Sultan; Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren ise Halife unvanını kullandılar. İslam dünyasının da dini lideri konumuna geldiler
-Padişahlık alametleri şunlar idi:
1-Para Bastırmak
2-Hutbe okutmak
3-Tabl (Davul)
4-Sancak, Tuğ, Tuğra
5-Taht, Saray
6-Hilat,Sarık, Kılıç Alayı.
 
(Tuğra)
 
-Tuğra, padişahın ismini ihtiva eden özel bir işaret yani padişahın imzasıdır. İlk Tuğra Orhan Bey tarafından kullanılmıştır. Tuğrada Padişahın kendi ve babasının ismi Şah, Han, el-Muzaffer Daima kelimeleri yer alırdı.
Örnek: Mahmud Han Bin Abdülhamid Muzaffer daima
Tuğra, önceleri Ahitname, menşur, name-i hümâyun, mülknâme, ferman, vakfiye, berat vb. üzerine ve ortaya yazılan tuğra, sonraları; para, defter ve kâğıtların başına bir hanedan arması halinde bayraklarda, pullarda ve resmi yapılarda da kullanıldı.
 
-Padişahlar geniş yetkilere sahipti. Ancak bu yetkileri Kanun ve törelere uygun olarak kullanırlardı. Önemli konularda devlet adamlarının düşünceleri alırlar ancak son kararı kendileri verirlerdi. Emirleri kanun sayılırdı.
 
-Padişahın Başlıca Görevleri Şunlardı:
1-Orduları komuta etmek
2-Büyük devlet adamlarını göreve getirmek
3-Savaş veya barışa karar vermek
4-Divana başkanlık etmek ( Fatih döneminden önceleri)
 
-Padişahlık, babadan oğula geçen saltanat halindedir. Padişahlığın babadan oğula geçmesi yani saltanat usulü I. Ahmet döneminde değişmiş, ailenin en yaşlı üyesinin padişah olması kabul edilmiştir.
 
-Fatih döneminde Topkapı Sarayı yapılmış ve Topkapı Sarayı devlet yönetiminin merkezi olmuştur.
 
-Padişahın buyruklarına Ferman (Hatt-ı Hümayun) denirdi. Ferman ve Beratlar ancak padişahça verilebilirdi.
 
-Padişahın annesine Valide Sultan; hanımına Haseki Sultan; oğullarına Şehzade denirdi.
 
I.Murat döneminde ülke hanedanın ortak malıdır ilkesi ülke hükümdar ve oğullarının ortak malıdır ilkesi getirilerek, Fatih döneminde de kardeş katli uygulaması getirilerek merkezi yönetim güçlendirilmiş ve devletin bekası sağlanmıştır.
 
-Şehzade (Çelebi):
Her şehzadenin hükümdar olma şansı vardı. Orhan Bey döneminden itibaren sancaklara yönetici olarak gönderilen şehzadelerin böylece devlet yönetiminde tecrübe kazanmaları sağlanırdı. Sancağa çıkma geleneği Fatih döneminde resmiyet kazandı.
İstanbul’un fethine kadar şehzade sancakları şunlardı: İznik, Bursa, Aydın, Amasya, Manisa, Antalya, Sivas, Balıkesir, Isparta.
Hükümdar olan şehzade; iç mücadelenin olmaması ve devletin bekası için kardeşlerini öldürtürdü. Bu durum Fatih döneminde kanunlaştı.
-Sancaklardaki şehzade eğitmenlerine Lala denirdi.
-II.Selim döneminde sancağa sadece büyük şehzadenin gönderilmesine başlandı.
I.Ahmet döneminde ise sülalenin en yaşlı ve en akıllısının hükümdar olması kabul edildi. (Ekber ve Erşed Sistemi) Bu uygulama ile sancağa çıkma usulü kaldırılmış, yerine Şehzadelerin bir odada hapsedildiği Kafes usulü denen uygulama getirilmiş ve şehzadeler devlet idaresinde tecrübesiz kalmışlar, bunalımlı dönemler geçirmişlerdir.
-Sancaktan hükümdarlığa gelen ilk padişah I.Murat; son padişah I.Ahmet’tir.
-19. yy Osmanlı Devleti’nin batıya ayak uydurma çabalarının olduğu bir dönemdir. Bu dönemde padişahın yetkilerini düzenleyen yeni kurumlar kurulmuştur. Bu kurumların başında parlamento (meclis) gelir. Ancak I. Meşrutiyet döneminde de padişahın yetkilerine bir sınırlama getirilmedi. Son söz yine padişahın idi. II. Meşrutiyetin ilanı ile padişahın yetkilerine az da olsa sınırlamalar getirildi ve meclisin yetkileri arttırıldı.
 
-Osmanlı Padişahları şunlardır:
 
1.   Osman Bey                                (1299-1324)
2.   Orhan Bey                                 (1324-1362)
3.   I.Murat                                       (1362-1389)
4.   I.Bayezıt                                     (1389-1402)                                    5.   I.Mehmet (Çelebi)         (1413-1421)
6.   II.Murat                                     (1421-1451)
7.   II.Mehmet (Fatih)                      (1451-1481)
8.   II.Bayezıt (Veli)                         (1481-1512)
9.   I.Selim (Yavuz)                         (1512-1520)
10. I.Süleyman (Kanuni)                 (1520-1566)
11. II.Selim                                      (1566-1574)
12. III.Murat                                    (1574-1595)
13. III.Mehmet                                 (1595-1603)
14. I.Ahmet                                      (1603-1617)
15. I.Mustafa                                   (1617-1618)
16. II.Osman (Genç Osman)           (1618-1622)
17. IV.Murat                                    (1623-1640)
18. İbrahim                                      (1640-1648)
19. IV.Mehmet                                (1648-1687)
20. II.Süleyman                               (1687-1691)
21.II.Ahmet                                     (1691-1695)
22. II.Mustafa                                  (1695-1703)
23. III.Ahmet                                   (1703-1730)
24. I.Mahmut                                   (1730-1754)
25. III.Osman                                  (1754-1757)
26. III.Mustafa                                 (1757-1774)
27. I.Abdülhamit                              (1774-1789)
28. III.Selim                                     (1789-1807)
29. IV.Mustafa                                (1807-1808)
30. II.Mahmut                                  (1808-1839)
31. Abdülmecit                                (1839-1861)
32. Abdülaziz                                   (1861-1876)
33. V.Murat                                     (1876-1876)
34. II.Abdülhamit                            (1876-1909)
35. V.Mehmet (Reşad)                    (1909-1918)
36. VI Mehmet (Vahdeddin)           (1918-1922)
 
Padişahların Katıldığı Törenler Şunlardı:
1-Seferler için düzenlenen törenler
2-Cuma Namazına gitmesi için yapılan törenler
3-Şehzadelerin doğum ve sünnet törenleri
4-Mekke’ye armağan gönderme törenleri
 
-Muayede:
Padişahın belirli bir protokol içinde devlet ileri gelenlerinin bayram tebriklerini kabul etmesine denirdi.
 
-Selamlık:
Padişahın her Cuma günü bir camide namaz kıldırmasına denirdi.
 
-Biat :
Yeni padişah olanın devlet ileri gelenlerinden aldığı bağlılık ve sadakat yeminine denirdi.
 
-Cülus Bahşişi:
Yeni padişah olanın, rütbesine göre orduya dağıttığı hediye veya paradır. Bu uygulama Fatih döneminde başlamıştır.
 
-Saray:
Padişah sarayda oturur devlet işlerini buradan yürütürdü. Padişah sarayına Divan-ı Hümayun denirdi.
-İlk saray 1326’da Bursa’da sonra Edirne’de yapıldı.
-Fatih döneminde Eski Saray ve Topkapı Sarayı (Saray-ı Cedide-i Amire) yapıldı.
 
-Topkapı Sarayı :
Yükselme dönemi sarayıdır. Sarayda: Harem, Bağdat ve Revan Köşkü, Arz Odası, Has Oda ve Silahtar Hazinesi bölümleri vardı. Fatih döneminden itibaren saray buradan yönetilmiştir. Kutsal Emanetler; bu saraydaki Has Odada bulunmaktadır.
Genel olarak Topkapı sarayı 3 bölümden oluşmaktadır:
 
1.Enderun:
İç saraydır. Resmi olarak Padişaha devlet memuru yetiştiren okuldur. Burada bulunan odalar şunlardır:
-Büyük ve Küçük Oda, (Eğitim, Öğretim)
-Doğancılar ve Seferli Koğuşu, (Eğitim, Öğretim)
-Kiler,
-Hazine Odası,
-Has Oda.
En yüksek dairesi Has Odadır. Burada padişahın günlük işlerine
bakan kişiler vardı.
 
2-Birun:
Dış saraydır. Padişahın resmi hayatının geçtiği yerdir. En yetkili memuru Çavuşbaşı’dır.
Birun ile Enderunu bağlayan kapıya Babu’s Saade denirdi.
 
3-Harem-i Hümayun:
Padişahın hanımları, mensup kadınlar, cariyeler için tahsis edilmiş bölümdür. Harem görevlisine Harem Ağası denirdi.
 
 
 
-Diğer Saraylar:
Osmanlılarda yapılan diğer saraylar ise şunlardır.
1-Dolmabahçe Sarayı: Abdülmecit döneminde yapılmıştır.
2-Beylerbeyi Sarayı: Abdülaziz döneminde yapılmıştır.
3-Çırağan Sarayı: Abdülaziz döneminde yapılmıştır.
4-Yıldız Sarayı: Abdülaziz döneminde yapılmıştır.
 
-Divan (Divan-ı Hümayun):
Osmanlılarda devlet teşkilatının en yüksek kuruludur. Devlet işleri burada ele alınır ve karara bağlanırdı. (Yürütme Organı)
-Padişahın danışmanlığı yapan bir kurul nitelinde olduğundan Meclis özelliği taşımaz.
-Bugünkü karşılığı Bakanlar Kurulumuzdur. (Hükümet)
-İlk kez Orhan Bey döneminde kurulmuştur.
-Ayrıca Divan büyük davalara bakan bir yüksek yargı makamıdır.
-TBMM’den farkı üyelerin atamayla çalışması ve davalara bakılmasıdır.
-Başkentte veya padişahın olduğu yerde toplanırdı.
-Önceleri Padişah başkanlık ederdi. Fatih döneminden itibaren Veziriazamlar (Sadrazamlar) başkanlık etmeye başladı. Padişahlar ise görüşmeleri Kasr-ı Adl denilen yerden izlediler. Sadrazamlar, divandaki görüşler hakkında padişaha Arz Odasında bilgi verirlerdi.
-Fatih dönemine kadar her gün toplanan divan bundan sonra haftada 4 kez toplanmaya başlamıştır.
-Divan genelde Kubbealtı denilen yerde toplanırdı. Daha sonra buraya Bab’üs Seda dendi.
-Divanda önce dış sonra iç işler görüşülürdü.
-Divanda alınan kararların yazıldığı deftere Muhimme denirdi.
 
-18.yy.da tahta Osmanlı ailesinin en yaşlı üyesinin geçmesi, zamanla devlet işlerinin sadrazamlara bırakılması sonucunu doğurdu. Sadrazamların güçlenmesi ile Divan, Bab-ı Ali’de toplanmaya başladı. I. Mahmut ve II. Osman zamanlarında divan toplantıları kaldırıldı. Devlet işleri sadrazam konağında görülmeye başlandı.  Bu durum da sadrazamların gücünü arttırdı.
 
-Divan 19.yy’da II.Mahmut döneminde kaldırıldı. Yerine Meclis-i Has hükümet olarak görev yapmaya başladı. Nazırlıklar (Bakanlıklar) kuruldu. Hükümette, Bakanlar, başbakana kâğıt üzerinde sorumlu idiler. Padişah bakan ve başbakanı ayrı ayrı değiştirebiliyordu.
-Tanzimat Fermanı ile başlayan dönemde yeni meclisler kuruldu.  Bu dönemde padişahın yetkileri sınırlandırılmış ve kanunun üstünlüğü kabul edilmiştir.
-1876 yılında Kanun-i Esasi ilan edilerek meşrutiyet yönetimine geçildi. Bu anayasa ile padişahın yanında halkında yönetime katılması sağlandı. Meşrutiyet döneminde Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan adıyla iki tane meclis açıldı.
 
-Divan Üyeleri:
Veziriazam, Vezirler, Kazasker, Defterdar, Nişancı, asıl üyelerdi. Şeyhülislam, Kaptan-ı Derya, Yeniçeri Ağası gerektiğinde Divana katılan üyelerdi.
-Şeyhülislam, Kanuni döneminde Divana üye olmuştur.
 
 
 
1.Veziriazam (Sadrazam):
 
Padişahın vekilidir ve onun altın mührünü taşırdı. Padişahtan sonra en yetkili devlet adamı idi.
-İlk kez I. Murat döneminde oluşturuldu.
-Bütün devlet işlerinden padişaha karşı sorumlu idi.
-Padişah sefere çıkmadığı zaman Serdar-ı Ekrem unvanıyla sefere çıkardı.
-Bütün görevlendirme ve azletmeler veziriazama aitti.
-Fatih döneminden sonra Divana başkanlık etmek görevleri arasına girdi.
-Fatih döneminden sonra devşirmeler arasından da veziriazam atanmaya başlandı.
Veziriazamlar, önceleri bilginler arasından seçilirken sonraları daha çok asker kişiler arasından seçilmeye başlandı.
-Veziriazamlar, padişah adına fermanlar düzenlerdi.
-IV. Mehmet’ten itibaren veziriazama, sadrazam denmeye başlandı.
-Sadrazamlık makamına önceleri Paşa Kapısı, 18.yy.                   Bab-ı Ali daha sonra Osmanlı Hükümeti denmiştir.
-Sadrazamın günümüzdeki karşılığı başbakandır.
Sadrazamın, padişaha gönderdiği maruzata Takrir (Telhis) denirdi.
-18.yy.da Avrupa ile diplomatik ilişkilerin yoğunlaşmasına paralel olarak Kalemiye sınıfının önemi artmıştır. Artık sadrazamlar seyfiyeden değil kalemiyeden seçilmişlerdir
 
2.Vezirler:
 
Yönetim ve askeri konularda deneyimli veziriazamın yardımcılarıdır.
-Vezirler, devlet hizmetlerinde yetişmiş tecrübeli kimselerdi. Vezir olabilmek için Sancak Beyliği, Beylerbeyliği, son olarak da Rumeli Beylerbeyliği yapmak gerekliydi.
-İlk zamanlarda 1 Vezir varken devletin büyümesi ile vezir sayısı 7’ye kadar çıkmıştır.
-Osmanlılarda ilk vezir Alaaddin Paşa’dır.
-Vezirlere görevlerinin belirtisi olarak 3 Tuğ verilirdi.
-Vezir buyrukları padişahça onanırdı.
-Vezirin günümüzdeki karşılığı devlet bakanlarıdır.
 
3.Kadı asker (Kazasker):
Anadolu ve Rumeli Kazaskeri olmak üzere 2 tane vardı.
-Adalet ve hukuk işlerinden sorumlu idi.
-I.Murat döneminde kuruldu.
-Askeri davalara bakmak, Kadı ve Müderrislerin tayin ve terfi işlerine bakmak ana görevleri idi.
-Padişah sefer çıkarsa beraber gider ve orduya Ordu Kadısı olarak tayin edilirdi.
-Günümüzdeki karşılığı Adalet bakanıdır.
 
4.Defterdar:
Anadolu ve Rumeli Defterdarı olmak üzere 2 tane vardı.
-Rumeli defterdarına Baş Defterdar da denirdi.
-Kanuni döneminde Kıyı Bölgeler Defterdarlığı kurulmuş ve sayıları 3 ‘e çıkarılmıştır.
-Devletin gelir ve giderleri bakar, mali açıklamalarda bulunurdu.
-Bütçeyi hazırlardı.
-Günümüzdeki karşılığı Maliye bakanıdır.
 
5.Nişancı (Tevki):
Ulema sınıfından kalemi kuvvetli kişiler arasından seçilirdi.
-Tapu, kadastro, Arazi Teşkilatı kayıtlarını tutar, Dirlik arazilerinin dağıtımı ve ilgili işleri yapardı.
-Fethedilen toprakları Tahrir denilen deftere kaydeder, kaybedilenleri silerdi.
-Padişah adına yazılan fermanlara, resmi yazılara padişahın tuğrasını (imzasını) çekerdi.
 
6.Şeyhülislam:
 
Padişahın atadığı İstanbul müftüsüne Şeyhülislam denirdi.
-I.Mahmut döneminde Şeyhülislam adını aldı.
-Yapılan işlerin (İdam, Savaş, Barış vs.) İslam dinine (Hanefi Mezhebine göre) uygun olup olmadığı konusunda fetvalar verirdi.
-Kanuni zamanında divan üyeliğine getirildi.
-Şeyhülislamın verdiği kararlara Fetva denirdi.
-İlk Şeyhülislam Molla Şemseddin Fenari, son şeyhülislam ise Mehmet Nuri Efendi’dir.
-Tanzimata kadar tüm eğitim kurumları Şeyhülislama bağlı idi.
 
7.Yeniçeri Ağası:
 
Yeniçeri ve Acemi Ocağından padişaha karşı sorumluydu.
-Bugünkü Genelkurmay başkanı hükmünde idi.
-İstanbul’un asayişinden sorumlu idi.
- Divanın tabi üyesi değildi. Vezir olan Yeniçeri Ağaları Divan’ın daimi üyesiydiler. Diğerlerinin gerektiği zaman görüşü alınırdı.
-Yeniçeri Ağasının yerine Sekbanbaşı vekalet ederdi.
-Yavuz döneminde Yeniçeri Ağaları ocaktan yetişenler arasından değil saraydan güvenilir kişiler arasından seçilmeye başlandı.
-1826’da II.Mahmud’un Yeniçeri Ocağını kapatmasıyla Yeniçeri Ağalığı görevi de feshedildi.
 
8.Kaptan-ı Derya:
 
Deniz kuvvetleri komutanı idi. Gerektiğinde görüşü alınması için divana çağrılırdı.
-Donanmadan sorumlu idi.
-Kanuni zamanında divan üyeliğine getirildi.
-İlk Kaptan-ı Derya, Barbaros Hayrettin Paşa’dır.
 
9.Sadaret Kaymakamı (Sadaret Kethüdası):
 
Sadrazam olmadığı zaman sadrazamın yerine vekâlet eder, divana başkanlık ederdi.
-Sadaret Kethüdalığı daha sonra Dâhiliye Nezaretine (İçişleri Bakanlığı) çevrilmiştir.
 
10.Reis’ül Küttap:
 
Nişancıya bağlı olarak çalışır ve katiplerin başkanlığını yapardı.
-Divan görüşme tutanaklarını yazardı.
-Devletlerarası yazışmaları düzenlerdi. Tercüme ederdi.
-Elçileri kabul ederdi.
-17.yy’da Nişancıdan ayrılarak Dışişleri Bakanlığına çevrildi.
-18. Yy.da Avrupa devletleriyle diplomatik ilişkilerin artması kalemiye sınıfının özellikle de Reisu’l Küttab'ın etkinliğini arttırdı.
 
11.Kapıcılar Kethüdası:
 
Saray teşrifatçısı olup, padişah ile divan arasındaki haberleşmeyi sağlardı.
 
12.Çavuşbaşı:
 
Divandaki 300 çavuşun başıdır. Divan hizmetlerinde zabıta görevini yapardı.
 
-Diğer Divanlar:
 
1.Ayak Divanı:
Padişah, halk ve askerlerle görüşüp onların şikâyetlerini dinlerdi.
 
2.Galebe Divanı:
Padişahın elçileri kabul ettiği divandır.
 
3.İkindi Divanı:
Olaganüstü durumlarda veya divanda bitirilemeyen, padişahın görmesine gerek duyulmayan işler sadrazam konaklarındaki ikindi divanlarında halledilirdi. Bu divan Salı ve Perşembe günleri toplanırdı.
 
4.Ulufe Divanı: Yeniçeri maaşları için toplanan divan idi.
5.Sefer Divanı: Vezir-i azam sefere çıkarken toplanan divan idi.
6. At Divanı: Sefer sırasında at üzerinde yapılan toplantı.
 
 
II.                        TAŞRA YÖNETİMİ:
 
Ülke; Eyalet, Sancak, Kaza ve köylere ayrılmıştı. Bu düzenleme hem idari hem de askeri bir nitelik taşımaktaydı.
 
Eyaletleri :   Beylerbeyi
Sancakları : Sancak Beyi (Vali)
Kazaları :     Kadı (Kaymakam)
Köyleri :       Köy Kethüdası (Muhtar) yönetirdi.
 
-Günümüzün İlçe karşılığı olan Kazalarda adaletten Kadılar; güvenlikten Subaşılar ve Yasakçılar sorumlu idi.
 
-Günümüzün İl karşılığı olan Sancaklarda adalet ve güvenlikten Sancak Beyi sorumlu idi. Sancak Beyi savaşlarda Tımarlı Sipahilerle birlikte Beylerbeyinin emrine girerdi. Sancak Beyine 1 tuğ ve 1 has verilirdi.
 
-Sancakların bir araya gelmesinden oluşan eyaletlerin başında ise Beylerbeyi bulunurdu. Ama bunlar Sancak Beyleri üzerinde pek etkili değildiler.
 
-Köylerde; adaletten Kadı Naili, güvenlikten Tımarlı sipahiler arasından seçilen Yiğit Başı sorumlu idi.
 
-Eski adı sırasıyla Konstantinopol, Konstatntiniyye, İslambol, Dersaadet, ve Asitane, olan başkent İstanbul’da genel düzenden Sadrazam, güvenlikten Yeniçeri Ağası, Belediye işlerinden Şehremini, adalet işlerinden Taht Kadısı , Maliye işlerinden Muhtesip Ağa sorumlu idi.
 
-Devletin sınırlarının genişlemesi ile birlikte eyaletler yönetim bakımından 3 ‘e ayrıldı.
 
1.Merkeze Bağlı Eyaletler:
 
Bunlara yıllıksız (Salyanesiz) eyaletler de denirdi. Anadolu ve Rumeli Beylerbeyliği diye 2’ye ayrılırdı. (Halep, Şam, Bosna, Budin, Erzurum, Kars, Diyarbakır, Van,Dülkadr gibi.)
-Rumeli Beylerbeyliğinin merkezi Manastır; Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi Kütahya idi.
-Yıllık vergi vermezlerdi. Topraklar dirliklere ayrılmıştı. Dirlik gelirleri maaş karşılığı mukabilinde asker ve memurlara verilirdi. Yani Tımar sistemi uygulanırdı.
-Yöneticileri merkezden atanırdı.
 
2.Özel Yönetimli Eyaletler:
 
Bunlara yıllıklı (Salyaneli) eyaletler de denirdi. (Mısır, Tunus, Cezayir, Trablusgarp, Bağdat, Basra, Yemen gibi.)
-Yönetici olan Beylerbeyine Salyane denilen maaş ödenirdi.
-Kanuni döneminde örgütlenmiş eyaletlerdir.
-Yıllık vergi verirlerdi. Toprak dirliklere ayrılmaz, gelirleri iltizama verilirdi.
 
3.İmtiyazlı Eyaletler:
 
İç işlerinde serbest olan ancak dış işlerinde Osmanlı devletine bağlı eyaletlerdi. (Kırım, Eflak, Boğdan, Erdel, Hicaz, Lehistan gibi.)
-Yöneticileri kendi aralarından seçilirek padişah tarafından atanırdı.
-Yıllık vergi verirlerdi. (Kırım Hanlığı ve Mekke Emirliği Hariç)
-Özerklikleri ve ayrıcalıkları vardır.
-Osmanlılarda Eflak, Güney Romanyaya verilen addı.Eflak ve Boğdan beylerine Voyvoda denirdi.
 
*18.yy.da Taşra teşkilatı giderek eski önemini yitirmeye başlamış, eyalet ve sancaklara gönderilen idareciler yerlerine gitmeyerek vekiller tayin etmişlerdir. Bu nedenle 18. yüzyılda ortaya çıkan ayanlar güçlenmeye ve yönetimle çatışmaya başlamışlardır. İltizam usulü yaygınlaşmıştır. Bu uygulamanın sonucunda tımar sistemi bozulmuş ve tımarlı sipahiler işlerini kaybetmiştir. Bu durum eyaletlerde ve sancaklarda güvenliğin bozulmasına neden olmuştur. Tımar sisteminin bozulmasına paralel olarak topraklar boş kalmış,  üretim azalmış ve ekonomik sorunlar ortaya çıkmıştır. Ayrıca eyalet ordusu önemini yitirmiştir.
 
*19.yy.da II. Mahmut merkezi otoriteyi arttırmak amacıyla ayanlarla Sened-i İttifak antlaşmasını imzalayarak onları merkezi otoritenin altına almıştır(1808). Ancak bu belge padişahın yetkilerini sınırlandırdığı gibi ayanların varlığını da meşrulaştırmıştır. II. Mahmut Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan sonra yönetime tam olarak hâkim olmuş ve ayanlık sistemini ortadan kaldırmıştır.
Tanzimat döneminde İltizam Sistemi kaldırılarak hazine gelirleri nin toplanması için Muhassıllıklar oluşturulmuştur.
 
*Abdülaziz döneminde 1864’te çıkarılan Vilayet nizamnamesi ile ülke; Vilayet, Liva (Sancak), Kaza ve köylere ayrıldı. Vilayetleri Vali, Sancakları Mutasarrıf, Kazaları Kaymakam’ın yönetmesi kararlaştırıldı. 1871 ‘de köy ile kaza arasına Nahiye yeni bir yönetim birimi olarak girdi. Nahiyelerin başına nahiye Müdürleri getirildi.
*Vidin, Niş, Rusçuk eyaletleri birleştirilerek Tuna Vilayeti oluşturuldu. İlk vali Mithat Paşa oldu.
III.               TOPRAK (NÜFUS) YÖNETİMİ:
 
Osmanlı devletinde toprak devletin malı idi. Kullanma hakkı halka verilmişti.
Kanuni döneminde Toprak hukuku yeni kurallar çerçevesinde sistemleştirildi.
 
-Toprak 3 kısımda incelenirdi:
 
1-Mülk Arazi (Arazi-i Memluke) :
Mülkiyeti ve tasarrufu şahıslara ait olan satılabilen, vakfedilebilen, miras bırakılabilen topraklardı.
-Müslümanlara ait olanlarına Öşri Topraklar, Gayrimüslimlere ait olanlarına ise Haraci Topraklar denirdi.
-Mülk arazilere ve diğer mallara, görevlerinden uzaklaştırılan memurların mallarına devletçe el konulmasına Müsadere (Zoralım) denirdi.
 
2-Vakıf Arazi (Arazi-i Mevkufe):
Geliri hayır kurumlarına (Cami, Medrese Külliye, şifahane, kervansaray, imarethane gibi ), vakıflara ayrılan topraklardı. Satılamaz ve devredilemezdi.
 
3-Miri Arazi (Arazi-i Emriyye):
Devlete ait topraklardı. Devlet istediğine verebilirdi. Miri arazi 25 kısma ayrılmıştı:
 
*Havas-ı Hümayun:
Miri arazinin Padişaha ait kısmıdır.
 
*Arazi-i Metruke:
Miri arazinin Kamu hizmetine ayrılmış kısmıdır.
 
*Arazi –i Mevat:
Ölü topraklardır.
 
*Yurtluk:
Sınır boylarındakilere verilen kısmıdır. Bu topraklar Güneydoğu Anadolu topraklarıydı. Vakfedilemez ve bağışlanamazdı.
 
*Ocaklık:
Kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılan kısmıdır. Bu topraklar Güneydoğu Anadolu topraklarıydı. Vakfedilemez ve bağışlanamazdı.
 
*Paşmaklık:
Padişahın hanımları ile kızlarına verilen kısmıdır.
 
*Malikane:
Üstün hizmet gösteren devlet adamlarına verilirdi.
 
*Mukataa:
Geliri doğrudan doğruya devlet hazinesine giden topraklardı. Bu topraklar iltizam yoluyla Mültezimlere verilirdi.
 
İltizam: Kanuninin son dönemlerinde Sadrazam Rüstem Paşa tarafından başlatılan devlet toprağında ve gümrüklerde vergi toplama işinin peşin para karşılığında açık arttırma usulü ile 3 yıllığına Mültezim denilen şahıslara verilmesine denirdi.
-Bu sistemin en önemli yararı devletin acil para ihtiyacını karşılamasıdır
-İltizamların genellikle o bölgedeki zengin ve güçlü kişiler olan Ayanlara verilmesiyle, zamanla taşradaki ayanlar güç kazanmaya başlamışlar ve devlete baş kaldırmışlardır.
-Mültezim denen iltizam sahipleri daha fazla vergi toplamak için halka baskı yapmışlardır. Bu durum Celali İsyanlarına veya vergisini ödeyemeyen köylünün toprağını terk ederek büyük şehirlere göç etmesine neden olmuştur.
-İltizam yöntemi Tanzimat’a (1839) kadar yürürlükte kalmış, bu tarihte kaldırılmıştır. Ancak 1855'ten itibaren iltizama yeniden
dönülmüştür.
-Devletin artan masraflarının karşılanması için 1695’te Mukataalar mültezimlere 3 yıllık dönemler için değil, ömür boyu verilmeye başlandı. Bu sisteme malikâne usulü denilir idi.
-Malikâne usulüyle sağlanan gelirlerde yetmeyince, 1775’te Mukataaların yıllık kârları paylara ayrılarak satılmaya başladı. Bu usule de Esham Usulü denilmiştir
 
 
*Metruk:
Otlak, çayır, mera gibi tarıma kapalı herkesin ortak olarak kullandığı topraklar idi.
 
*Dirlik:
Hizmet karşılığı olarak devlet adamlarına (üst düzey devlet memurlarına) ve askerlere tahsis edilen arazilerdi. Bu sistemde toprağın mülkiyeti devlete, tasarruf hakkı köylüye, üreticinin devlete vermesi gereken vergi ise dirlik sahibine aitti. Böylece devlet hazinesinden memur ve sipahi maaşları için para çıkmamış oluyordu.
-Devlet arazisinin en önemli kısmıdır ve 3’e ayrılırdı.
 
1-Has:
Yıllık geliri 100,000 akçe olan ve padişah ve 1.derece devlet memurlarına (Padişah, Şehzade, Sadrazam, Beylerbeyi, Sancak Beyine) verilen topraktır.
-İlgili kişilere görevde kaldığı süre içinde tahsis edilir, görevlerinin bitiminde geri alınırdı.
 
2-Zeamet:
Yıllık geliri 20,000 ile 100,000 akçe arasında olan ve 2. Derece devlet memurlarına (Kadı, Subaşı..) verilen topraklardı.
-İlgili kişilere görevde kaldığı süre içinde tahsis edilir, görevlerinin bitiminde geri alınırdı.
 
3-Tımar:
Geliri 3000 ile 20,000 akçe arasında olan topraklardı. Miri arazinin büyük bir kısmını bu topraklar oluşturmaktaydı.
-Tımarlar kanunlara aykırı bir hareketi olmadığı takdirde sipahilere ömür boyu verilirdi. Sipahinin ölümü üzerine bazı şartlarda mirasçılarına kalırdı.
 
-Tımar:
* savaşta yararlılık gösterenlere,
*Kale Muhafızlarına ve
*Devlet işinde başarı gösterenlere verilirdi.
Tımar hiçbir zaman azınlıklara verilmemiştir.
-Tımar 3 çeşittir:
1-Eşkinci Tımarı:
Savaşta yararlılık gösterenlere verilen tımardı.
2-Mustahfız Tımarı:
Cami ve Cami görevlileri için verilen tımardı.
3-Hizmet Tımarı:
Saray çalışanlarına verilen tımardı.
-Tımarlı Sipahi Şu Durumlarda Toprağı Köylüden Geri Alabilirdi
1-Toprağı sebepsiz yere terk edenlerden,
2-Sebepsiz yere 3 yıl üst üste ekmeyenlerden
3-Vergisini vermeyenlerden
 
*Tımar sistemi, Selçuklulardaki İkta sisteminin gelişmiş şekli idi.
Tımar toprağı verilenler bu toprağı işleyen çiftçilerden devlet adına vergi alırlardı. Gelirlerinin her 3000 akçesiyle savaşlar için Cebeli denilen atlı askerler besler ve yetiştirirlerdi. Barış zamanında kolluk yani zabıta görevi yaparlardı. Tımar sistemi ile böylece:
1-Vergilendirme işlemi sağlanırdı.
2-Toprak boş bırakılmaz ve verimli hale getirilirdi.
3-Asker yetiştirilirdi.
 
*Devlet, toprağı iyi ekip biçmeyen ve 3 yıl üst üste boş bırakan kimselerden ceza olarak Çift bozan Vergisi alır veya toprağı bir başkasına verirdi. Bu sistem tarımsal üretimin devamlılığını ve verimliliğini sağlardı.
 
*18,yy’da Osmanlı toprak sistemi bozulmaya başladı. Bu bozulmada uzun süren savaşlar etkili oldu. Tarımsal üretim gerilemeye başladı.
 
*II. Mahmud döneminde Tımar Sistemi kaldırıldı. İltizam Usulü yaygınlaştırıldı. Başta valiler olmak üzere devlet memurları maaşa bağlandı.
*Zamanla tımar topraklarının Mukataa haline getirilip mültezime verilmesi yaygınlaşmıştır.
 
*Abdülmecit döneminde 1858 Arazi Kanunnamesi ile uzun süre belli bir toprağı kullananlar o toprağın sahibi sayıldı. Özel mülkiyet pekiştirildi.Miri toprakların miras yoluyla ailenin diğer bireylerine bırakılmasına kolaylık getirildi.
 
IV.                MALİYE:
 
Kuruluş döneminde maliyeye Beytül Mal denirdi. Maliye işlerinden Defterdar sorumlu idi. Fatih döneminde Defterdar sayısı 2’ye çıkarıldı. Rumeli Defterdarına Baş Defterdar dendi. Defterdarın en önemli görevleri şunlardı:
1-Devletin Gelirlerini toplamak, gerekli yerlere harcamak
2-Gelir-Gideri Hesaplayarak yılda 1 kez padişaha okumak
3-Liman, iskele, gümrük, maden gibi devlet tekellerini işletmek
 
-Devletin Gelirleri:
Defterdarın sorumluluğundaki hazinenin temel geliri vergilerdi.
Devletin diğer gelirleri ise şunlardı:
-Gümrük, maden, tuzla ve orman işletmelerinden elde edilen gelirler (Müslümanlardan % 2,5 Gayrimüslimlerden % 5 Yabancılardan % 10 oranından gümrük vergisi alınırdı.)
-Savaşlarda elde edilen ganimetlerin 1/5’i
-Bağlı beylik ve devletlerden alınan vergiler.
 
Vergiler:
Vergiler dış hazinede toplanırdı. Padişaha ayrılan topraklardan elde edilen gelirler ise iç hazineye alınırdı.
 
 
1-Şer’i Vergiler:
Devletin en önemli gelir kaynağı Öşür, Haraç, Cizye vergisiydi. Zekâtta toplanırdı.
 
Öşür (Aşar) Vergisi:
Müslümanlardan alınan 1/10 ürün vergisi idi.
 
Haraç Vergisi:
Gayrimüslimlerden alınan 1/10 ürün vergisi idi.
 
Cizye (Kelle) Vergisi:
Askerlik hizmeti yapmadıkları için gayrimüslimlerden alınan askerlik vergisi idi. Kadın, çocuk, yaşlı, hasta ve din adamlarından alınmazdı.
1856 Tanzimat döneminde kaldırıldı. Yerine Nakdi Bedel usulü getirildi.
 
2-Öşrü Vergiler:
Gelir düzeyi iyi olanlardan alınan vergilerdi.
 
Bac Vergisi:
Pazar yerlerindeki satıcılardan alınan vergilerdi.
 
Avarız Vergisi (Örf-i Tekalif Vergisi)
Olağanüstü dönemlerde (Savaş vb.) halktan alınan bir vergi idi. II. Bayezıt döneminde çıkarılmıştır. Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal’in çıkardığı Tekalif-i Milliye emirleri buna benzer.
 
Çiftbozan Vergisi:
Araziyi 3 yıl üst üste ekmeyenlerden alınan vergi idi.
 
Ağnam Vergisi:
Küçük baş hayvan besleyenlerden alınan vergi idi.
 
Rüsum (Harç):
Yapılan iş ve hizmetler için alınırdı.
 
Derbent Resmi:
Dağ geçitlerinden alınırdı.
 
Resm-i Çift:
Çiftliklerden alınırdı.
 
Resm-i Gevvare:
Erken yetişen turfanda sebze üzerinden alınırdı.
 
Resm-i Tapu:
Miri topraklar üzerindeki evlerden alınırdı.
 
Resm-i Mücerred:
Müslüman bekarlardan alınan arazi vergisidir.
 
Resm-i İspenç:
Gayrimüslim bekarlardan alınan arazi vergisidir.
 
Arus Resmi:
Tımarlı Sipahiye damat tarafından ödenen gelirin vergisidir.
 
Resm-i Bennak:
Evlilerden alınan vergi idi.
 
*Devletin Giderleri:
Devlet görevlileri ve Kapıkulu askerlerinin maaşları dış hazineden ödenirdi. Padişah ve saray giderleri iç hazineden karşılanırdı.
Saray masrafları, donanma, kale yapımı ve onarımı, bayındırlık imar harcamaları hazinenin diğer giderleri idi.
Ganimetlerden elde edilen 1/5 pay genellikle cami, imaret, han gibi bayındırlık eserlerine harcanırdı.
 
 
*Para:
-Devletin darphanede yapıp piyasaya sürdüğü paralara Sikke adı verilirdi. Bunlardan gümüş olanına Akçe altından olanına ise Sikke-i Hasene, Sultani  ya da Kırmızı denirdi. Sikkelere bakır katılmasına ayar denilirdi. Bu tip paralara kırkık akçe adı verilirdi
-İlk Osmanlı parası (Gümüş akçe) Osman Bey tarafından bastırıldı. (1326)
-İlk altın para (Sultani) Fatih döneminde bastırıldı. (1477)
-İlk kağıt para Kaime Abdülmecit döneminde çıkarıldı. (1843)
 
 
Kaimenin değeri düşünce Mecidiye denilen metal para çıkarıldı.(1844)
-Değeri düşük bakır paraya ise Mankur denirdi.
-1844’te yeni bir düzenlemeye gidilerek devlet darphanesi para basmada tek yetkili kılındı. Yüz guruş bir Osmanlı lirası olarak belirlendi. Böylece Osmanlı parası Guruş ve Mecidiye oldu.
-Düyun-ı Umumiye idaresince bastırılan paraya Evrak-ı Nakdi dendi.
-Tanzimat döneminde Bank-ı Dersaaadet diye ilk banka kuruldu. (1847) Ancak bu banka Kırım savaşı sırasında iflas etmiştir.
-1856’da İngiliz ve Fransız sermayesi ile merkezi Londra’da olan Osmanlı Bankası kuruldu.
-1906 yılında ticareti desteklemek ve milli şirketler kurmak için Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası kurulmuş ve bu banka 1927’de İş Bankası’na katılmıştır
-Ahmet Mithat Paşa öncülüğünde çiftçiye kredi verilmesi amacıyla oluşturulan Memleket Sandıkları daha sonra Ziraat Bankasına dönüştürüldü.
 
-Bütçe:
Kuruluş yıllarında dinimizin etkisiyle bütçe hazırlandı. Bu bütçede gelir ve giderler 4’e ayrıldı. Bu kısımlardan birinden diğerine aktarma yapılamazdı Buna Tahsis-i Varidat denirdi.
-Günümüz anlamıyla ilk bütçeyi 1653’te Tarhuncu Ahmet Paşa hazırladı.
-Bütçe hakkını resmen kabul eden ilk anayasa 1876 yılında çıkarılan Kanun-i Esasi’dir. Kanun-i Esasi kaldırılınca maliye Sal Muhasebesi ile yönetildi.
-Gerçek anlamda düzenlenen onaylanan ilk bütçe 1909 yılına ait bütçedir.
 
*16,yy’ın sonlarına doğru bütçe açık vermeye başladı.
-İlk bütçe açığı Kanuni döneminde ortaya çıktı.
 
*17.yy’da :
-Uzun süren savaşların ağır masrafları
-Sık sık olan padişah değişimleri ile artan Cülus bahşişleri
-İç isyan ve yolsuzluklar
Gibi nedenlerle bütçe açıkları devam etti. Ödemelerde güçlük çekildi.Tam ayarlı altın paralar sarraflarda düşük ayarlı paralarla değiştirilerek yeniçerilerin maaşları ödendi. Esnaf bu paraları kabul etmeyince yeniçeriler isyan çıkardı.
 
*18.yy’da Coğrafi Keşifler sonucunda yeni yolların bulunması ve Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan yolların eski önemlerini kaybetmesi, Osmanlıların dünya ticaret yollarının uzağında kalması, yabancı ülkelere verilen ticari imtiyazlar ve dış ticaretin yabancıların eline geçmesi Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkilemiştir.
-III.Ahmet ülke dışına altın,gümüş ve çıkarılmamasına dikkat etti.
-I.Mahmut dönemindeki savaşlar para sıkıntısı ortaya çıkardı. Saraydaki altın, gümüş eşyalar ve kıymetli eserler satılarak bu sıkıntı atlatıldı.
 
*19.yy’da Avrupa ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler artmış ve Avrupalı devletlerin tamamı kapitülasyonlardan yaralanmıştır. Avrupa’daki sanayi İnkılâbı, Osmanlı Devleti’ndeki yerli sanayinin çökmesine, el tezgâhları ile atölyelerin kapanmasına neden olmuştur. Osmanlı devleti ekonomik alanda Avrupa’ya bağımlı hale gelerek onların açık pazarı haline gelmiştir.
19.yy.da devletin gelirleri iyice azaldı. Islahat hareketleri çok para gerektirdiğinden çok büyük harcamalar yapıldı. Yapılan savaşlar ve ödenen savaş tazminatları Osmanlı hazinesini iyice boşalttı.
-II. Mahmut döneminde Maliye Nazırlığı kuruldu. Vergilendirmede adalet ilkesi dikkate alınsa da iyi bir başarı gösterilemedi.
 
-Abdülmecit döneminde mali durum Kırım Savaşı nedeniyle iyice bozuldu. İlk defa dış borç alındı. Alınan borçların faizlerini ödemek için yeniden borç yapıldı. Aşırı harcamalar devam etti.
Hükümet adına kağıt para basmak, devlete borç para vermek amacıyla İngiliz ve Fransız sermayesi ile Osmanlı Bankası kuruldu. Alınan borç paralara karşılık bazı gelirler ve madenler teminat olarak gösterildi.
 
-Abdülaziz döneminde bir takım mali yenilikler yapıldı:
1-Devlet bütçesinin yıllık olarak hazırlanıp, yayınlanması
2-Giderlerde tasarruf ve yeni gelir kaynakların sağlanması
3-Posta pulu çıkarılarak gelir sağlanması
4-İstanbul’da emlak vergisinin alınmaya başlanması
 
1875’te dış alınan dış borçların ancak yarısının ödenebileceği açıklandı. Borç faizlerinin ödenemeyeceği ilan edildi. Devlet iflas bayrağını açtı. 1877 -78 Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle mali bunalım iyice arttı. Osmanlı bankasından alınan borç paralar bir fayda sağlamadı. Osmanlı Bankası ve Galata Bankerlerinden alınan iç borçlarında ödenemeyeceği ilan edildi. Yapılan bu Moratoryuma karşı tepkiler iyice arttı. Osmanlı devletinin tahvillerini almış bulunan yabancılar Avrupa’da büyük bir propaganda başlattı.
 
-II. Abdülhamit tahta çıktığında bu ağır durumla karşı karşıya kaldı. Dış alacaklılar baskıyı arttırınca Osmanlı devleti anlaşma yoluna gitti. Düyun-ı Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi kuruldu. (1881) Damga Pulu, İpek Öşürleri, Tütün, Tuz, Balık avı Resimlerine 10 yıl boyunca olmak üzere el konuldu. Böylece devlet içinde ikinci bir maliye teşkilatı kurulmuş oluyordu.
II.Abdülhamit eskisi gibi aşırı borçlanmaya gitmedi. Tasarruf ilkesine dikkat etti. Aldığı borçları daha çok bayındırlık,ulaşım ve haberleşme hizmetlerinde kullandı.
 
-Osmanlı borçları ancak, Lozan Antlaşması ile çözüldü.
 
V.                  SOSYAL HAYAT
 
Toplum: Askeri ve Reaya olmak üzere 2’ye ayrılmıştı. Toplumsal hayatta Ümmetçilik esastı. (Teokratik Yapı)
 
1-Askeri Sınıf (Yönetenler)
Askerler, memurlar ve devletin ileri gelenleri bu sınıftaydı. Bu sınıf vergi vermezdi.
-Memurlar hizmetleri karşılığında gündelik alırlardı. Dirlikleri vardı.
-Yöneticilerin Müslüman olması şarttı. Başka dinden olanlar Müslüman olup, bu yolda eğitim gördükten sonra yönetici olabilirlerdi.
-Askerlik görevi sadece Müslümanlara mahsustu.
 
-Padişahın yetkileri (Yönetenler Sınıfı) 3 kısımda incelenirdi:
 
 
 
-Seyfiyye (Ehl-i Seyf):
 
Padişahın yürütme gücüdür. Yönetim ve askerlikle ilgilidir. Seyfiyyeler: Sadrazam, Vezirler, Beylerbeyi, Sancak Beyi, Kapıkulu Askerleri ve Tımarlı Sipahilerdir.
 
-İlmiyye (Ehl-i Şer-i):
 
Bu bölümdekiler medreselerde yetişirlerdi. Eğitim-öğretim, yargı ve ifta gibi 3 işlevi vardır. Vakıflar idaresi, Mahkemelerin işleyişi, Eğitim-öğretim kurumları bu kolun görevidir. Bunlar Kadı, Müderris, İmam, Şeyhülislam, Kazaskerdir.
 
-Kalemiyye( Ehl-i Kalem):
 
Bürokrasi ve Maliye ile ilgili koldur. Defterdar, Nişancı, Reissül Küttap gibi.
 
2-Reaya:
Müslümanlar ve Müslüman olmayan halka Reaya denirdi. Şehir, köy, kasaba ahalisi, çiftçiler, esnaflar, tüccarlar, göçebeler bu sınıftandı ve vergi verirlerdi.
-Halkın büyük çoğunluğu köylerde otururdu.
-Devlet Müslümanların hâkimiyeti üzerine kurulduğundan, Müslümanlara Millet-i Hâkime (Hâkim olan Millet), diğer din mensuplarına ise Milleti Mahkume (egemenlik altında yaşayan) deniyordu.
-Osmanlı Devleti’nde cemaat kavramı Hıristiyan ve Museviler için kullanılıyordu. Hukuk açısından devlet, bunları Zımmi olarak niteliyordu. Bu cemaatlere mensup olan kişiler, ibadetlerini serbestçe yapar, istediği işle uğraşır, kendi dinlerine ve dillerine uygun eğitim yaparlardı. Cemaatler, evlenme ve boşanma konusunda tamamen kendi kurallarını uygularlar, ceza hukukunda
İse Kadıların kararlarına uyarlardı. Hıristiyan ve Musevilerin siyasal hakları yoktu. Bunlar genellikle tarım ve ticaretle uğraşırlardı. Devletin tebaası Müslüman halktı. Gayrimüslimlerin, tebaanın hakkından faydalanabilmesi için Müslüman olmaları şarttı. Bu ayrım ırki değil dinsel yönden idi.
Hıristiyan ve Musevilere din ve mezhep konusunda baskı yapılmazdı. Patrik, padişahın onayı ile görevine başlardı.
-Yeni fethedilen ülkelerde derebeylerinin ellerindeki topraklar devletleştirilir. Hıristiyan halkın arazileri kendilerine bırakılırdı. Osmanlı yönetim, toprak ve hukuk sistemi Hıristiyan halk için çok çekici idi.
-Osmanlı devletinin yabancılara vermiş olduğu bazı ayrıcalıklar şunlar idi:
1-Dini ayin yapma özgürlüğü
2-Hıristiyan misyonerlerin kabulü
3-Kilise ve elçiliklerde okulların açılması.
 
-Köylerde çiftçiler, tarım; göçebeler genellikle hayvancılık yaparlardı.
Devlet, tarım üretiminin sürekli olması için çiftçiye destek olu, tohumluk verir, çift hayvanı sağlar, bataklıkları kuruturdu.
Yapılan tarım ülke gereksinimini karşılar fazlası dışarı satılırdı.
 
-Şehirlerde el sanatları çok gelişmişti.Dokumacılık, Halıcılık, Çinicilik, Demircilik, Bakırcılık gelişmiş zanaatlardı.
-Şehirlerde üretim faaliyetlerini sürdüren esnaflar hangi zanaat dalında çalışıyorlarsa ilgili loncanın üyesiydiler.
 
-Lonca Teşkilatı:
Aynı meslekten olan esnaf ve zanaatkârların oluşturduğu mesleki teşkilattır. Temelini Selçuklulardaki Ahilik teşkilatından almıştır. Ahiliğin gelişmiş şeklidir.
-20.yy’ın başlarına kadar devam etmiştir.
-Günümüzdeki Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf ve Sanatkarlar Derneğine benzer.
-Çırak-Kalfa-Usta aşamaları ile üretim ve ticarette uyulacak ahlak kuralları vardı. Esnafların ustalık kazanmada geçirecekleri dönemler bağlı oldukları loncaların kurallarına göre olmaktaydı.
-Her loncanın 6 kişilik bir yönetim kurulu vardı. Yönetim kurulu başkanına Şeyh denirdi. Şeyh çıraklık ve ustalık törenlerini yönetir ve cezaların uygulanmasını sağlardı.
Kethüda: Loncayı dışarıda temsil eder, hükümetle ilişkileri düzenlerdi.
 
Nakib: Şeyhi temsil eder, esnafla şeyh arasında aracılık yapardı.
Yiğitbaşı: Disiplin işleri ve esnafa hammadde dağıtımını yapardı.
Ehl-i Hibre: İki kişiydiler. Mesleğin sırlarını bilen, malların kalitesi bildiren, fiyat belirleyen uzmandı.
 
-Esnaf bu teşkilatla kendi kendini denetlerdi.
-Lonca teşkilatının verdiği birim fiyata Narh, Narhı belirleyen lonca görevlisine Muhtesip denirdi.
-Lonca teşkilâtı üyelerini, her türlü kazaya ve ölüme karşı aileleriyle birlikte sigortalardı.
 
-Lonca Teşkilatının Amacı:
1-Çalışma ve Pazar sorunlarını çözmek
2-Mesleğe yeni elemanlar yetiştirmek, mesleki faaliyetin uygulanışını düzenlemek ve denetlemek
3-Esnaf-Devlet arası ilişkiyi sağlamak
4-Esnaf-Zanaatkâr arasında birlik ve dayanışmayı sağlamak
 
-Her esnaf loncaya üye olarak, loncanın denetimi ve koruması altına girerdi.
-Üreticiye kredi verilir, destek çıkılırdı.
-Lonca üyeliği babadan oğla geçerdi.
-Lonca üyeleri işyeri açmak için bağlı bulundukları loncadan izin almak zorunda idiler.
-Aynı tür işi yapan esnaflar çarşı ve hanlarda toplu şekilde bulunurlardı. İşin gereği ayrı yerlerde açılan dükkânlara Koltuk denirdi.
- Bozuk mal çıkaran esnaf cezalandırılırdı. “Pabucu dama atıldı.” deyimi buradan kalma bir deyimdir. Düşük kaliteli mallar da fakirlere dağıtılırdı.
-18.yy’ın sonlarına doğru gerçek esnaf ve zanaatkâr olmayanların başta yeniçeriler olmak üzere bu işe girmeleri ile lonca teşkilatında bozulmalar başladı. Dükkan sayısı oldukça çoğaldı. Osmanlı devletinin, esnaf ve zanaatkâr belgesi olmayanların dükkân açmasını yasaklayan Gedik sistemini kurması da fayda sağlamadı.
-1838 Balta Limanı Ticaret sözleşmesi ile Avrupa malları, Osmanlı pazarını ele geçirdi. Sanayileşme ve fabrikalaşma hareketleri el sanatlarının önemini azalttı.
-1913’te İttihat ve Terakki Partisi lonca teşkilatını kapattı.
 
*Tanzimat ile Müslüman olmayanların da yönetimde görev alabilecekleri kabul edildi. Ancak Hıristiyanlar askerlik yapmıyorlardı. Buna karşılık ticaret ve sanayide önemli yer tutuyorlardı.
 
*17.yy’dan itibaren artan isyanlar köylerden şehirlere olan göçleri arttırdı. Tarımsal üretim gerilemeye başladı. Rumeli’de Ayanlar denen yeni bir grup ortaya çıktı.
 
*18 ve 19 yy’da İstanbul, kaybedilen yerlerden gelen göçmenlerle dolmaya başladı. Bütün sıkıntı ve göçmenlerin zor durumlarına rağmen lüks ithal malları kolaylıkla bulunuyordu.
18.yy’da Tımar sisteminin bozulması uzun süren savaşlar, savaş tazminatları, isyanlar, sanayi devrimi ve kapitülasyonlar Osmanlı devletini olumsuz etkiledi.
 
*19.yy’da II.Mahmud ıslahatları, toplum hayatında değişiklikler oluşturdu. Dil düşünce ve giyimde yenilikler oldu. Haberleşme ve ulaşımda gelişmeler sağlandı.
Osmanlı Devleti sınırlarının genişlemesiyle çok uluslu ve çok dinli bir toplum haline gelmiştir.
Bu çok uluslu yapıda Fransız İhtilali, Osmanlı Devletinin parçalanmasına neden olan en önemli dış gelişmedir.
 
-Sosyal Dayanışma ve Vakıflar:
 
Vakıf: dini ve hukuki bir müessese olup, temelini peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) atmıştır. Vakıflar; kitap, sünnet ve icmaya dayandırılmıştır.
-Vakıflar bütün Türk İslam devletlerinde vardır. Ancak Osmanlı devletinde gelişiminin zirvesine ulaşmıştır.
-Sosyal kuruluşlar (Han, Kervansaray, İmaret, Şifahane..) vakıflar eliyle kurulurdu.
-Vakıflar sosyal adaleti sağlarlar, zengin fakir arasındaki eşitsizliği giderirlerdi.
-Ordu ve donanmaya yardım ederler, fethedilen yerleri Türkleştirirlerdi.
-Dış ülkelerdeki Türklerle ilişkiler kurarlar, bugünkü belediye hizmetlerini görürlerdi.
-Vakıfların eğitim ve öğretim işlevleri de vardı. Bütün medreseler vakıflar eliyle kurulmuş ve devamlılıklarını sağlamışlardır.
-Hayır kurumlarından sorumlu görevlilere Mütevelli denirdi.
-II. Mahmut zamanında bütün vakıflar kurulan Evkaf Nezaretine bağlanmıştır(1836).
-2 çeşit vakıf vardır.
 
1-Müessesat-ı Hayriye:
Aynıyla intifa olunan vakıflardı. Bunlar bizzat kendisinden faydalanılan vakıflardır.
Cami, Mescit,Medrese, İmaret, Han, Kervansaray, Şifahane.
-İmaretlerde yoksullar, yolcular hiçbir ücret ödemeden karınlarını doyururlardı. Ör: Fatih İmareti
-Şifahanelerde ayakta tedavi edilenlere ücretsiz muayene ve ilaç sağlanırdı. Akıl hastalarına müzik, su ve kuş sesi ile tedavi yöntemleri uygulanırdı. Ör: Edirne
 
2-Asl-ı Vakıflar:
Aynıyla intifa olunmayan vakıflardır. Bunlar Müessesat-ı Hayriyenin devamlı ve düzenli hizmet vermeleri için üzerinden gelir elde edilen vakıflardı. Ör: Tarla, Bağ, Bahçe
Bu vakıflardan elde edilen gelirler Medrese, Cami, İmaret gibi vakıfların ihtiyaçları için harcanırdı.
 
VI.                EKONOMİK HAYAT
 
Osmanlı devletinin ekonomisi tarım, hayvancılık, ticaret ve zanaata dayanıyordu. Tarım ve hayvancılık ön plandaydı.
-Ticareti geliştirmek için kapalı çarşı ve bedestenler açılmıştı.
İstanbul, Halep ve Şam bu konuda ünlüydü.
-Ticaret hayatının yoğun olduğu şehirler: İstanbul, Edirne, İzmir, Gümülcine, Erzurum, Bursa, Üsküp ve Bosnasarayı idi.
-Ticaret limanları: İstanbul, İzmir, Selanik, Trabluşşam, İskenderiye, Basra ve Trabzon idi.
 
-Dış ticaret başta Ceneviz ve Venedik olmak üzere diğer İtalyan devletleri ile yapılıyordu.
-Osmanlı Devleti işlek ticaret yolları üzerinde idi. İpek yolu ve baharat yolunun denetimi Osmanlı devletinin elindeydi.
-Türk tüccarları daha çok kara ticaretine ağırlık vermişlerdi. Ancak, Tuna nehri üzerinde ulaşım son derece hareketliydi. Bu işlek yollarda transit ticaret yapılıyordu. Bundan yüksek kazanç elde ediliyordu. Devlet sınırların genişlemesi, ekonominin güçlenmesiyle ticaret yapılan ülkelerin sayısı artmış, mallar çeşitlenmiştir.
-16 yy.da ticaretle birlikte sanayi de çok gelişmişti.
-İpekçilik, Bursa ve Bilecik’te yapılıyordu. Dokumacılığın merkezi Bursa idi.
-Fetihten sonra İstanbul, Edirne ve Şam tekstil merkezi oldu.
-Balıkçılık, Balık yağı, Kuyumculuk, Silah yapımı daha çok Trabzon’da gelişmişti.
-İstanbul’da her sanayi dalı vardı. Ancak kağıt fabrikaları, sarfiyatı karşılamadığı için kağıt ithal ediliyordu.
-17 yy.da Osmanlı ekonomisi uzun süren savaşlar, isyanlar ve güvenliğin bozulması sonucu gerilemeye başladı.
 
-17 ve 18 yy.daki gerilemenin belli başlı nedenleri şunlardı:
1-Uzun süren savaşlar, ödenen savaş tazminatları
2-İsyanlar
3-Sık sık padişah değişimleri nedeniyle artan cülus bahşişi ödemeleri
4-Tımar sisteminin bozulması, Köyden şehre olan göçler sonucu tarımsal üretimin gerilemesi
5-Avrupa’da sanayi atılımının başlaması, Kapitülasyonlar
Amerika’dan getirtilen altın ve gümüş Avrupa ekonomisini canlandırıyor, mallar ucuza üretiliyor, Osmanlı devletine vergilendirilmeden giriyordu. Böylece ülke açık Pazar haline gelmişti. Osmanlı devletinde üretilen mallar pahalı olduğu için Avrupa’da satılamaz oldu. İhracat geliri düştü.
6-Coğrafi keşifler sonucu ticaret yollarının değişmesi, transit ticaretin azalması.
7-Mali politikalardaki olumsuzluklar, paranın değerinin düşürülmesi
 
*Kapitülasyonlar:
Uhud-ı Atika, İmtiyazat-ı Mahsusa da denilen kapitülasyonlar, Yabancı bir devletin uyruğunda bulunanlara tanınan hak ve ayrıcalıklardı.(Gümrük vergilerinin düşürülmesi gibi.)
Osmanlı Devletinin verilen Kapitülasyonlar şunlar idi:
1-1535 Kanuni Dönemi– Fransızlara verildi.
2-1568 II.Selim Dönemi– İngiliz ve Hollandalılara verildi.
3-1774 Küçük Kaynarca Antlaşması-Ruslara verildi.
4-1740 I.Mahmut Dönemi-Fransız Kapitülasyonları sürekli oldu.
5-1838 Balta Limanı Ticaret Sözleşmesi-İngilizlere verildi.
 
-19 yy.da dışarıdan alınan borçlar ödenemeyince Avrupalılar, Osmanlı gelir kaynaklarına el koydu. Avrupa sanayisi hızla gelişti. Osmanlının küçük el tezgahları bununla rekabet edemez hale geldi. Kapitülasyonlar ülkeyi açık Pazar haline getirmişti. Savaş giderleri, lüks harcamalar, yolsuzluk ve rüşvetler ekonomiyi çöküntüye götürdü.
 
-1838’te İngilizlerle yapılan Balta Limanı Ticaret Antlaşmasına göre yerli tüccar gümrük vergisi öderken, yabancı tüccar bundan kurtulmuştur Bu antlaşmayla ihracattan alınan vergiler artırılırken (%12), İthalattan alınan vergiler azaltılmıştır (%5)).
Balta Limanı Antlaşması’nın en önemli özelliği, Osmanlı Devleti’nin bağımsız dış ticaret yapma hakkından yoksun bırakılmasıdır. Bu antlaşmadan sonra bağımsız dış politika izleyemeyen Osmanlı Devleti’ne, Avrupalı devletler her krizde vergileri düşürtmüşlerdir.
- Bu olumsuzluklara rağmen bir takım tedbirler alınıyordu.
*Sanayiyi korumak için Niş, Ruscuk ve Sofya’da ilk ıslahhaneler kuruldu.
 
*II. Abdülhamit döneminde silah ve giyim fabrikaları genişletildi. Demiryolu yapımına büyük önem verildi.
*Kumaş ve porselen fabrikaları halka dönük ulaşıma başladı.
*Özel sermaye, fabrika kurmaya teşvik edildi. Bu sayede pamuklu kumaş, çini, cam fabrikaları kuruldu.
*Avrupa ülkelerinde yeni kullanıma giren tramvay, elektrik, hava gazı, buharlı gemi araç ve tesisler Osmanlı devletinde de faaliyete geçiriliyordu. Ama bunları yapan yabancı şirketler uzun vadeli kar sağlamak peşindeydi.
 
VII.             ORDU:
 
Devletin ilk yıllarında ordu; aşiret kuvvetlerinden oluşuyordu. Bu ordunun kale kuşatmalarında başarısız olması üzerine ilk yaya ve atlı birlikler Orhan Bey döneminde Alaaddin ve Çandarlı Halil Paşanın gayretleri ile kuruldu.
-Ordu, Fatih döneminde teşkilatlanmasını tam anlamıyla tamamladı. Kanuni döneminde Avrupa’daki ordulardan daha üstün duruma geldi. Bu ordunun karşısına çıkacak Avrupa’da başka bir ordu da yoktu.
-Osmanlı kara kuvvetleri 3 bölümden oluşmaktaydı:
1-Kapıkulu Askerleri
2-Eyalet Askerleri (Tımarlı Sipahiler)
3-Yardımcı Kuvvetler
 
                                      

Ordu Teşkilatı

 
1-Kapıkulu Askerleri
 
 
 
 
2-Tımarlı Sipahiler
3-Yardımcı Kuvvetler

 

 
1.Piyadeler                 1.Geri Hizmetliler         Bağlı Beylik Güçleri
-Acemi oğlanlar            -Yaya ve Müsellem       Bağlı Devlet Güçleri -Yeniçeriler               -Yörükler                              
-Cebeciler                      -Cevahorlar
-Topçular                      -Cambazlar
-Top Arabacılar            
-Humbaracılar              2.Kale Kuvvetleri
-Lağımcılar                    -Azaplar
-Sakalar                         -Farisanlar
 
2.Süvariler                  3.Öncü Birlikler
-Sipahi                          -Akıncılar                                                        -Deliler   
-Silahtar                        -Beşliler
-Ulufeciler                     -Gönüllüler
-Garipler
 
1-Kapıkulu Askerleri:
 
Padişaha bağlı, devletten maaş alan sürekli askerlerdi. Bu sınıf devşirme yoluyla toplanan Hıristiyan çocukların yetiştirilmesi ile kurulurdu. Osmanlı ordusunun temelini oluştururdu.
 
A).Piyadeler:
 
*Acemi Oğlanlar:
1363’te I.Murat döneminde kuruldu. Amaç: Yeniçeri ocağına asker yetiştirmektir. Savaşta esir edilen gayrimüslimler (Pençik Oğlanları) Türk ailelerin yanlarında Türk-İslam terbiyesi ile yetiştirildikten sonra bu ocağa alınırdı. Balkanlardan alınan Hıristiyan çocukları Türk ailelerin yanında İslamı, Türkçe dili ile Türk adet ve geleneklerini öğrenirlerdi.
Pençik Sistemi: Savaş esirlerinin beşte birinin asker olarak yetiştirilmesine verilen ad idi.
 
*Yeniçeriler:
1361’te yeniçeri ocağının kurulmasına ilişkin Pençik Kanunundan sonra 1362’te I.Murat döneminde kuruldu.                    II. Murat döneminde uygulamaya başlanan Devşirme Sistemiyle
asker ihtiyacı karşılandı.
-Başları Börk denen başlıklar giyerlerdi.
-Tamamen devşirmelerden oluşan yaya birlikler idi.
-Evlenemezlerdi. Kışlalarda otururlardı.
-Komutanlarına Yeniçeri Ağası, Bölük komutanlarına Çorbacı denirdi.
-Yeniçeri Ağasına Sekbanbaşı vekâlet ederdi.
-Yeniçeriler 3 ayda bir Ulufe denilen maaş alırlardı.
-Padişahlardan ayrıca Cülus Bahşişi de alırlardı.
 
 
-Yeniçeri Ocağı III. Murat döneminden itibaren yozlaşmaya başladı. Askerî alandaki başarısızlıkları önlemek için 17. yüzyıldan itibaren askeri teşkilatta yeni düzenlemelere ihtiyaç duyuldu. Ancak bu düzenlemelere Yeniçeri ocakları her zaman karşı koydular.
*Yeniçerilerin başlıca ayaklanmaları şunlardır:
1-17. yy.ın başında sadrazamın görevden alınması için padişah III. Mehmet'i ayak divanına çağırmışlar, padişah istekleri kabul etmek zorunda kalmıştır.
2-Padişah II. Osman Lehistan seferi sırasında yeniçerilerin isteksiz davranışını görünce, sefer dönüşü Anadolu, Mısır ve Suriye’den toplayacağı askerle yeniçerileri kaldırmayı düşünmüş, ancak bunu öğrenen yeniçeriler ayaklanarak II. Osman’ı şehit etmişlerdir.
 
3-IV. Murat saltanatının ilk yıllarında yeniçerilerin isteklerini kabul etmek zorunda kalmış, fakat sonra sert tedbirlerle onları sindirmiştir.
 
4-IV. Mehmet zamanında zorbalıkları devam eden yeniçeriler 1656'da devlet adamlarını öldürdüler. (Vakayı Vakvakiye, Çınar vakası)
 
5-1687'de IV. Mehmet’i tahttan indirerek yerine II. Süleyman’ı geçirdiler.
 
6-Nizam-ı Cedit’i kuran III. Selim'i tahttan indirdiler. (Kabakçı Mustafa Ayaklanması)
 
Yeniçerilerin Ayaklanmalarının Başlıca Sebepleri:
1-Padişah ve diğer devlet adamlarının yeniçeri ocaklarında düzenlemeler yapmak istemeleri,
2-Saray entrikaları sonucu vezir veya diğer devlet adamlarının yeniçerileri kışkırtmaları
3-Padişah değişikliğinde cülus bahşişi aldıklarından padişahları tahttan indirerek yerine yenisini geçirmenin işlerine gelmesi
4-Pek çoğunun İstanbul'da esnaflık gibi işlerle uğraşmalarından sefere gitmek istememeleri
5-Maaşlarının düşük ayarlı para ile ödenmesi
6-Denge unsuru olan tımarlı sipahilerin ortadan kalkmasıyla devlet içinde en etkili güç haline gelmeleri,
7-Tımar sisteminin çökmesiyle sayılarının ve güçlerinin artması
 
*Yeniçeri Ocağı II.Mahmud döneminde kaldırıldı. Yerine Asakir-i Mensure-i Muhammediye adlı bir ordu kuruldu.
-Savaşta merkezde bulunur, padişahı korurlardı. Barışta divanı korur, İstanbul’un güvenliğini sağlarlardı.
-Sınır boylarındaki kalelerde 3 yıl koruyuculuk yaparlardı.
 
*Cebeciler:
Ordunun, savaş, araç, gereç yapımı; bakımı, onarımı ve cephaneliğinden sorumlu sınıftır.
 
*Topçular:
I.Murat döneminde kuruldu. Vazifeleri top dökmek, top mermisi yapmak ve kullanmaktır. Osmanlılar topu ilk defa I.Kosova savaşında kullandı.
 
*Top Arabacılar:
Top arabası yapımı ve topların nakil işlerinden sorumlu sınıftır.
 
*Humbaracılar (Gülleciler):
I.Mahmud döneminde oluşturuldu. Mermi, havan topu, bomba yapan sınıftır.
 
*Lağımcılar:
Bugünkü istihkâm sınıfının karşılığıdır. Tünel açar, kale kuşatmalarında dinamit ve fitil döşerlerdi.
 
*Sakalar:
Askerin su ve yiyecek ihtiyacını karşılayan sınıftır. Komutanlarına Saka başı denirdi.
 
B).Süvariler:
 
Kapıkulu Süvarilerinin büyük bir kısmı Edirne, İzmit ve Bursa dolaylarında otururlar, seferlerde orduya katılırlardı.
 
*Sipahi ve Silahtar:
Padişahın çadırını koruyan atlı kuvvetlerdir.
 
*Ulufeciler:
Padişahın sancağını korurlardı.
 
*Garipler:
Ordu ağırlıklarını ve hazineyi korurlardı.
 
2-Eyalet Askerleri (Tımarlı Sipahiler):
 
Osmanlı kara ordusunun en büyük kısmını oluşturan (% 90) bölümüdür. En önemlileri Tımarlı Sipahilerdi.
-Tımar sahipleri, gelirlerinin ilk 5000 akçesi kılıç hakkı kabul edilir kalan her 3000 akçe için tam teçhizatlı Cebeli denilen Türk soyundan gelme askerle beslerlerdi. Bu askerlerin oluşturduğu sınıfa Tımarlı Sipahiler denirdi.
-Tımarlı Sipahiler hafif süvari kuvvetleri idi.
-Askerlik yapmakla görevli sipahiye Eşkinci denirdi.
-Tımarlı Sipahiler devletten maaş almazlar giderlerini dirlik sahipleri karşılardı.
 
 
 
A).Geri Hizmetliler:
 
*Yayalar, Müsellemler, Yörükler:
 
Orhan Bey döneminde ilk düzenli birlikler olarak kurulan Yayalar ve Müsellemler 15.yy’a doğru savaştan çekilmişler; köprü, yol yapma, siper kazma, kale tamiri, maden ve tersane işleri gibi geri hizmetlerde çalışmışlardır. Bunların Rumeli’de kalanlarına ise Yörük denmiştir.
 
*Cevahorlar:
Orhan Bey döneminde oluşturuldu. Maden ve tersane işlerinde çalışırlardı.
 
*Canbazlar:
Ordunun ve devlet ileri gelenlerinin atlarına bakarlardı.
 
B).Kale Kuvvetleri:
 
*Azaplar:
Anadolu’daki Türk ve bekar gençlerden oluşan yaya askerlerdi. Masrafları toplandıkları bölge halkınca karşılanırdı.
-Merkez ordunun önünde sağa ve sola açılarak topçuların atış yapmalarını sağlarlardı.
-16 yy.da sınırlardaki kalelerin korunmasında kullanıldılar.
 
*Farisanlar:
Atlı kuvvetlerdi. Sancaklardaki kalelerde hizmet ederlerdi.
 
C).Öncü Birlikler:
 
*Akıncılar:
Sınır muhafızlığı yapan hafif süvari birlikleri idi.Türklerden oluşan Akıncılar, düşman ülkeye girer, keşif yapar, moral bozar, korku ve dehşet saçarlardı.
-Sınırları korurlar, kaçan düşmanı kovalarlardı.
-Savaşta ordunun güvenli bir şekilde ilerlemesini sağlarlardı.
-Düşman ülkelere akınlar yaparlardı.
-Düşman esirleri ele geçirip, düşman kuvvetleri hakkında bilgi alırlardı.
-Ordunun geçeceği yerlerdeki tarım ürünlerini korurlardı.
-Akıncılar yalnızca akın ganimetleriyle geçinir, devletten ücret almazlar vergi ödemezlerdi
-Başlarında Akıncı Beyi bulunurdu.
-En önemli akıncı beyleri: Evrenos Bey, Mihail Bey, Malkoç ve Turahan Bey idi.
 
-Akıncı Ocağı 16 yy.ın sonunda büyük bir felakete uğradı. Eflak İsyanının bastırılmasında sadrazam Sinan Paşanın tedbirsizliği yüzünden büyük kayıplara uğradılar. Eflak isyanını bastırdığını zanneden Sinan Paşa geri çekildi. Tuna nehri üzerindeki köprüden maiyetiyle birlikte Rusçuk tarafına geçen Sinan Paşa, Köprü üzerinden en son akıncıların, geçmesini, geçerken de toplanan ganimetlerden devlet payını tahsildarlara bırakmalarını ve sonrada köprüyü yıkmalarını istedi. Eflak voyvodasının 70,000 kişilik bir kuvvetle yaklaştığı bildirilen Sinan Paşa buna kulak asmayarak ganimet paylaşımını durdurmadı. Bu sırada orduyu geriden geriye takip eden Eflak voyvodası akıncılar hariç Türk ordusunun köprüden geçişine kadar bekledi. Türk ordusu karşıya geçince köprüye doğru top atışlarına başladı. Amacı akıncıları imha etmekti. Tahta köprü yıkılınca Akıncıların birçoğu Tuna nehrine düşerek boğuldu. Karşı kıyıda kalan büyük bir kısmı da kılıçtan geçirilerek şehit edildi. Köprü faciasından sonra azledilen Sinan Paşa yeniden sadrazam olarak atanınca Akıncıların çocukları devlete karşı kırgınlık beslediler. Sayıları çok azalarak zamanla ortadan kalktılar.
 
*Deliler:
Yazılanlar gelir başa” anlayışında olan iri yarı, güçlü, post bıyıklı cesaretli, şecaatli çoğunlukla Türklerden oluşan hafif süvari birlikleri idi.
-Sınır ve sınıra yakın yerlerde otururlardı.
-Akıncılar gibi serhat kulu süvarilerindendir.
-Düşman korkusuzca saldırmaları nedeniyle bu adla anılmışlardır.
 
*Beşliler:
Her 5 evden bir kişi alınarak oluşturulduğu için bu adla anılmışlardır. Yerli ahaliden oluşan süvari birlikleri idi.
-Sınırlardaki palanga ve kalelerin korunması ile görevliydiler.
 
*Gönüllüler:
Serhat Kulu süvarilerinden olup, 15 yy.da Sınırlardaki kasaba ve şehirleri korumak için kurulmuştur.
 
*Sakalar:
Ordunun su ihtiyacını karşılayan sınıfı idi.
 
3-Yardımcı Kuvvetler:
 
Osmanlı devletine bağlı beylik ve devletlerin gönderdikleri kuvvetlerdi.
En önemlileri Kırım başta olmak üzere Eflak, Boğdan, Arnavutluk idi.
 
17. Yüzyılda Osmanlı Ordusu:
 
17. yüzyılda Kapıkulu Askerleri disiplin yönünden bozuldular. Uzun süren savaşlara devşirmeler yetmeyince Yeniçeri Ocağına dışarıdan askerlikle ilgisi olmayan kişiler alındı. Kapıkulu Süvarilerinin sayıları oldukça artmaya başladı. Yeniçeriler;
-Yasak olduğu halde evleniyorlar, ticaretle uğraşıyorlardı.
-İstanbul’da kalıp, karışıklık çıkarmayı, cülus bahşişi almayı savaşa gitmeye tercih ediyorlardı.
-Kışlalarda değil evlerinde oturuyorlardı.
-Hırslı vezirler, iktidara geçmek için Yeniçerileri para ile kışkırtarak isyana teşvik ediyorlardı.
-Kapıkulu Süvarileri, korumakla görevli oldukları Divan-ı Hümayunu basıyorlar isteklerini zorla kabul ettiriyorlardı.
-Viyana kuşatması yıllarında cepheden kaçarak İstanbul’a gelmişler ve padişahı tahttan indirmişlerdi.
-17.yüzyılda Tımarlar da askerlikle ilgisi olmayanlara verildi. Tımar gelirlerinin hazineye alınması, eyalet askerlerinin geri hizmetlerde görevlendirilmesi bozulmayı arttırdı. Tımarlı Sipahi sayısı oldukça azaldı.
 
18. Yüzyılda Osmanlı Ordusu:
 
18.yy.da orduyu güçlendirmek için yenilikler yapıldı.
*I. Mahmut döneminde, Humbaracı Ahmet Paşa, Avrupa eğitim sistemini örnek alıp, topçu ve humbaracı sınıfını kurarak geliştirdi. Ayrıca bu dönemde Üsküdar’da askeri mühendis yetiştirmek için Hendesehane adıyla bir askeri okul açıldı (1734)
*III. Mustafa, Avrupa askeri teknolojisini Osmanlı ordusuna getirmeye çalıştı. Fransa’dan getirilen Baron de Tott (Ahmet Paşa) topçu sınıfını ıslah ederek sürat topçu ocağını kurdu. Deniz kuvvetlerinin subay ihtiyacını karşılamak için Mühendishane-i Bahrî-i Hümayun adıyla bir denizcilik okulu açıldı (1773).
*I. Abdülhamit, İstihkâm Okulu açarak ordunun teknik sınıflarında ıslahat yapmaya çalıştı.
*III. Selim kara subayı yetiştirmek amacıyla Mühendishane-i Berri-i Hümayun adıyla bir okul açtı. Nizam-ı Cedit Ordusu kuruldu. Ama Yeniçeri isyanı ile bu ordu dağıtıldı. Batıdaki askeri yeniliklere uygun olarak kurulan bu yeni ordunun giderlerini karşılamak içinde “İrad-ı Cedit” adıyla bir hazine oluşturdu.
19.Yüzyılda Osmanlı Ordusu:
 
19.yy.da II. Mahmut döneminde:
 
1-Sekban-ı Cedit Ordusu ile Eşkinci Ocağı kuruldu.
2-Yeniçerilerin sürekli isyan çıkartmaya başlamaları üzerine Yeniçeri Ocağı kaldırıldı. (1826)
3-Yeniçerilerin yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adında bir ordu kuruldu. Ordunun eğitimi için Avrupa’dan subaylar getirilmiş ve harp okulu açılmıştır.
*Redif adı verilen yedek kuvvetler oluşturuldu.
Ordunun doktor ihtiyacını karşılamak için Mekteb-i Tıbbiye ile Harp Okulunu açtı.
 
*Abdülmecit döneminde ilan edilen Tanzimat Fermanı ile askerlik hizmeti bütün tebaaya yayıldı. Böylece gayrimüslim tebaanın askere alınması sağlandı. Askerlik görevi vatan hizmeti olarak kabul edilmiş, Tanzimat döneminde askerlik süresi belirlenmiş, her vatandaşın 5 yıl askerlik yapması zorunlu hale getirilmiştir.
 
*Abdülaziz döneminde donanmaya ağırlık verilerek, dünyanın üçüncü büyük savaş filosu oluşturuldu. 1869 yılında Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın girişimleriyle Asakir-i Mansure-i Muhammediye teşkilatının adı bir süre sonra Nizamiye olarak değiştirilmiş ve Osmanlı ordusu Nizamiye, Redif ve Mustahfız olarak üç ana bölüme ayrılmıştır. Askere alma yöntemi eskisi gibi devam etmiştir.
1870'de Askeri Zaptiye Teşkilatı (Jandarma) kurulmuştur.
 
*II. Abdülhamit, ordunun düzenlenmesi için Almanya’dan subaylar getirterek, askeri subayların sayısını arttırdı. Harp Akademisi (Erkânı-ı Harbiye)’ni kurdu. Ayrıca Doğu Anadolu’daki aşiretlerden Ermeni isyanları ve Rus saldırılarına karşı koymak için Hamidiye Alaylarını oluşturdu.
 
*Kara Kuvvetleri 5 Ordu halinde teşkilatlandırılmıştır.
*Avrupa ordularının silah, eğitim ve kuruluş kadroları örnek alınarak teşkilat kurulmuştur.
*Piyade, Süvari ve İstihkâm birlikleri için Fransız eğitimi; Topçular için Prusya eğitimi esas alındı.
 
4-Donanma:
Osmanlılarda denizcilik Orhan Bey döneminde Karesi Beyliğinin alınmasıyla başlamıştır. Aydın oğullarının etkisi mevcuttur.
-İlk tersane Gelibolu’da Yıldırım Bayezıt döneminde yapıldı ve denizciliğe ilk adım atıldı.
-Osmanlı Devletinde ilk deniz savaşı Çelebi Mehmet zamanında Venediklilerle yapıldı..
-II. Murad döneminde donanma, Trabzon Rum İmparatorluğu’nu tehdit edecek bir güce ulaşmıştı.
-Fatih zamanında İstanbul’un denizden kuşatılması için 400 parçalık bir donanma oluşturuldu.
-Osmanlı denizciliği II. Bayezid zamanında gelişti. Bu dönemde büyük kaptan ve denizciler yetişti.
-Yavuz döneminde Haliçte büyük bir tersane kuruldu.
-Donanma en parlak dönemini Kanuni döneminde yaşadı. Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Preveze Deniz Savaşı ile Akdeniz Türk gölü haline geldi.
-Donanmaya ait bütün gemiler Haliç, Gelibolu, Süveyş, Basra, İznik, Bursa, ve Rusçuk tersanelerinde yapılırdı.
 
 
-Donanma komutanlarına Kaptan-ı Derya, askerlerine ise Levent denirdi.
-İlk Osmanlı kaptanı Karamürsel Paşa’dır.
-Üst rütbeli deniz subaylarına Reis denir.
-Tersane başındaki görevlilere Tersane Emini denirdi.
-16.yy.dan sonra Osmanlı donanmasının başına denizcilikten yetişmeyen kimselerin getirilmesi olumsuz etki yapmıştı. Bu yüzyılda Avrupa’da kürekli gemilerin yerini yelkenli gemiler almaya başlamıştı. Bu durumun etkisi Girit kuşatmasında kendini gösterince 17.yy.da büyük gemilerin yapılmasına başlandı.
-19.yy.da Avrupa’da yelkenli gemilerin yerini kömürle çalışan gemiler alınca Abdülaziz döneminde İngiltere’den zırhlı gemiler satın alındı.
-Abdülaziz döneminde Osmanlı donanması dünyanın 3. Büyük donanması haline geldi.
-Osmanlı Donanması:
1571 ‘de İnebahtı’da Haçlılar
1770’de Çeşme’de Ruslar
1827’de Navarin’de Ruslar ve Avrupalılar
1853’te Sinop’ta Ruslar tarafından yakılmıştır.
 
Denizciler:
-Fatih döneminde İstanbul’u kuşatan Baltaoğlu Süleyman Bey ve Hamza yetişti.
-II.Bayezıt döneminde Akdeniz’de korsanlık yapan Kemal Resi’in Osmanlı hizmetine girmesiyle donanma daha da gelişti.
-Kemal Reis ilk büyük denizci ve Osmanlı deniz ekolünün kurucusudur.
-Kanuni döneminde Barbaros Hayrettin Paşa, Piyale Paşa, Seydi Ali Reis, Kılıç Ali Reis, Turgut Reis, Salih Reis, Murat Reis, Hasan Paşa, Piri Reis yetişti.
-Piri Reis dünya haritası ile Türk denizciliğindeki bilimsel gelişmeyi ispatladı.
 
Gemiler:
1-Çektiri:
Küçük kürekle hareket ettirilen savaş gemisidir.
 
2-Baştarde:
Kaptan-ı Deryanın bindiği 800 mürettebatlı en büyük savaş gemisidir. Çektirilerin en büyüğüdür.
 
3-Mavna:
Baştardenin küçüğüne denirdi.
 
4-Kadırga:
330 mürettebatlı yelken ve kürekle hareket eden savaş gemilerinin en büyüğüdür.
 
5-Diğer Gemiler:
Firkateyn, Korvet, Uçurma, Aktarma, Çete Kayığı, Celiye, Kancabaş, Şayka, Şahtur, Çekelve, Kırlangıç, Karamürsel, Kütük, Kalite ve Kalyondu.
-Firkateyn ve Korvet üç direkli yelkenli gemiler idi.
-Salope, Brik ve Uşkuna iki direkli yelkenli gemiler idi.
-II. Abdülhamit döneminde Japonya’ya iade-i ziyareti dönüşünde Ertuğrul Firkateyni tayfuna yakalanmış ve kayalara çarparak batmıştır.
-Çektirilerin en küçüğüne Karamürsel denirdi.
 
VIII.           HUKUK:
 
Devletin ilk yıllarında hukuk konusunda eski Türk gelenekleri geçerli idi.
-Osmanlı devletinde hemen tevzi edilmeyen adalet, adaletsizlik sayılırdı.
-Osmanlı adalet anlayışı Osmanlı devletinin uzun süre ayakta kalmasını sağlamıştır. Devletin imparatorluk seviyesinde olduğu dönemlerde fethedilen yerlerde, fethedilen ülkenin hukuk sistemleri uygulanmıştır. Bu da Osmanlı hoşgörüsünün bir kanıtıdır.
-Osmanlı mahkemelerinin yanında azınlıklar ile kapitülasyonlardan dolayı yabancıların da kurdukları mahkemeler vardı. Bu durum ise Osmanlı hukuk birliğini zedelemekteydi.
-Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra devletin eski toprakları üzerinde büyük karışıklıklar ve savaşlar ortaya çıkmıştır. Osmanlı devletinin bu topraklar üzerinde adaletle sağladığı barış (Pax Ottoman) kaybolmuş, anarşi ve terör artmıştır.
-Osmanlı’nın, 15. ve 18. yy.lar arasında dünyada hâkim olduğu geniş coğrafyada tesis ettiği dünya barış nizamını ifade etmek için batılılarca Pax Ottoman terimi kullanılmaktadır.
 
-Osmanlı hukuk sistemi 2 temele dayanıyordu:
 
1-İslam Hukuku (Şer-i Hukuk):
İslam hukuku kaynağını Kur’an ve hadislerden alırdı. İcma ve Kıyasa da yapılırdı. Padişahın bunu yargılama yetkisi yoktur. Bu konuda en büyük otorite Şeyhülislamın verdiği fetvalardır.
 
2-Örfi Hukuk:
Örfi Hukuk Türk gelenek ve göreneklerine göre düzenlenmiştir. Kanun koyma ve kaldırma padişaha aittir. Yeni olaylar karşısında Şer-i hukuk yetersiz kaldığı zaman padişah buyrukları kanun sayılmıştır.
-Örfi Hukuk hiçbir zaman Şer-i Hukukun dışına çıkamazdı.
-Padişahın bu kanun niteliğindeki emirlerine Ferman denirdi.
-Örfi hukuk esasları Kanunname diye bir araya getirilmiştir.
-Fatih ve Kanuni, kanunnameleri ile ünlüdür.
-Devletin ileri gelenlerince belli konularda hazırlanan belgelere Layiha denirdi.
 
-15 ve 16.yy.da yürürlükte olan kanunnameler şunlardı:
1-Fatih Kanunnamesi
2-Kanuni Kanunnamesi
3-Bosna Kanunnamesi
 
*Fatih Kanunnamesi:
Fatih, kendisinden önce yapılan kanunlara bir takım eklemeler yaparak bu kanunu oluşturmuştur.
-İlk yazılı kanunlardandır.
-Örf-i hukuk esas alınmıştır.
-Saltanat işlerinin nasıl yapılacağı belirlenmiştir.
-Suç işleyenlere verilecek cezalar yer almıştır.
-Büyük devlet memurlarının rütbeleri ile protokolde bulunan yerleri belirlenmiştir.
-Padişaha, devletin bekasını sağlamak, taht kavgaları nedeniyle devletin tehlikeye düşmesini ve parçalanmasını önlemek ve en güçlü olanın padişah olmasını sağlamak için kardeşlerini öldürme yetkisi verilmiştir.
-Kanun ile merkezi otorite güçlendirilmiştir.
-Divana bizzat padişahın başkanlık etmesi geleneği kaldırılmıştır
-1876 Kanun-i Esasiye kadar devam etmiştir.
 
*Kanuni Kanunnamesi:
Yönetim, toprak düzeni ve askerlikle ilgili yasalar yer almaktadır.
 
*Adalet Teşkilatı:
Osmanlı devletinde mahkemeler herkese açıktı. Alınan kararlar Mahkeme-i şeriyye denilen Sicil defterine işlenerek uygulanırdı.
-Adalet işlerinden Kazasker ve Kadılar sorumlu idi.
 
1.Kazaskerler:
Yargıçların en büyüğü Rumeli Kazaskeri idi. Ondan sonra Anadolu Kazaskeri gelirdi. Adalet işlerinden kazaskerler davalardan Kadılar sorumlu idi.
 
2.Kadılar:
Yargı işlerinden sorumlu olan Kadılar, kazalarda görev yaparlardı. Atama yoluyla iş başına gelirlerdi.
-Kadı yardımcıları: Kassam, Katip, Muhzır (Mübaşir) idi.
-Kadı’nın semtlerdeki vekillerine Ayak Naibi denirdi. Mahallelerde Kadı’nın görevini mahalle imamları yapardı.
-Kadılar devletten maaş almazlar, gelirlerini mahkeme harçlarından sağlarlardı. Davalardan Kapı Hâsılatı denen harçlar alınırdı.
-Kadıların atama ve azil işlerini Kazasker yapardı.
-Medrese eğitimi alan kişiler Kadı olabilirdi.
-Kadılar ayrıca vakıfları denetlerlerdi.
-Kadıların Belli başlı Görevleri Şunlardı:
1-Merkezden gönderilen emirlerin reayaya ulaşmasını sağlamak.
2-Mahkemedeki davalara bakmak(Yargıçlık).
3-Nikâh sözleşmesi,   şirket kurulması,   Vakıf kurulması gibi sözleşmeleri yapmak (Noterlik).
4-Reayanın istek ve şikâyetlerini divana ulaştırmak.
5-Vergilerin adil olarak dağıtılmasını sağlayıp, toplanan vergileri merkeze ulaştırmak.
 
-Kadılar mahkemelere gelen davaları tarafsız olarak inceler ve karar verirlerdi. Bu kararlara itiraz edilebilir, itiraza Divanda bulunan Kazasker bakardı.
-Kadılar ayrıca şehir ve kasabaların belediye işlerine, alım-satım konularına da bakarlardı.
-Kadının belediye işlerinden sorumlu yardımcısına Mutesip (İhtisap Ağası) denirdi. Muhtesip bugünkü Belediye zabıta Müdürü idi.
-II.Mahmud’un belediye ve kolluk hizmetleri için İhtisap Nazırlığını, vakıf hizmetleri için Evkaf Nazırlığını kurması üzerine kadılar sadece yargı organı olarak kalmışlardır.
-Kadılar, Tanzimat tan sonra aile hukuku davalarına bakar oldular.
-Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında en büyük kadılık Bursa Kadılığı idi. İlk Osmanlı kadısı Dursun Fakih idi. Orhan Bey döneminde Bursa valiliğine Çandarlı Halil atandı.
-İstanbul; İstanbul, Eyüp, Galata ve Üsküdar olmak üzere 4 kadılığa bölünmüştü. İstanbul Kadısı protokolde üstündü buna İstanbul Efendisi denirdi.
-Gayrimüslimlerin davaları kendi kurallarına göre kendi yargı kurumlarınca çözülürdü.
-Şer-i mahkemelerin yanında batı tarzı mahkemeler ile kapitülasyon mahkemelerinin de olması Osmanlı devletinde hukuk birliğinin olmadığı sonucuna varmaktadır.
 
 
19.Yüzyılda Hukuktaki Yenilikler:
19.yy hukuk düzenlemelerinde Avrupa hukuk kuralları örnek alınmaya başlandı.
 
1-II.Mahmut Dönemi Yenilikleri:
-Sened-i İttifak İmzalanmıştır.
-Adalet işlerine bakmak üzere Davalar Nezareti (Adalet Bakanlığı) kuruldu.
-Müsadere Usulü kaldırıldı.
-Memurların yargılanması, hükümet ile halk arasındaki davaların görüşülmesi için Meclis-i Vala-i Ahkam-ı Adliye kuruldu.
 
Sened-i İttifak (1808):
Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa’nın Anadolu ve Rumeli Ayanlarını topladığı Çırağan’da II. Mahmut tarafından imzalanmıştır. Devlete isyan eden âyanlar resmen tanınmış ve padişahın yetkilerinde ilk kez sınırlamalara gidilmiştir.
-Osmanlı devletinde anayasacılık hareketleri Sened-i İttifak ile başlamıştır.
 
2-Tanzimat Devri Yenilikleri: (1839-1876)
-Tanzimat Fermanı, ilan edildi. (1839)
-Ceza Kanunu (1840) çıkarıldı.
-Ticaret Kanunu (1850) çıkarıldı.
-Islahat Fermanı ilan edildi. (1856)
-Deniz Ticaret Kanunu (1863) çıkarıldı.
-Şurayı Devlet kuruldu. (Danıştay) 1868
-Karma mahkemeler kuruldu.
-Zenci esirliği yasaklandı. Mezhep değiştirme yasağı kaldırıldı.
-Divan-ı Ahkâm-ı Adliye kuruldu. (Yargıtay)
-Zenci esirliği yasaklandı.
-Mezhep değiştirmeyi yasaklayan kanun kaldırıldı.
-Mecelle (Medeni Kanun) hazırlandı.(1870)
 
 
Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt-ı Hümâyunu)1839
 
Abdülmecit döneminde, Avrupalı devletlerin Osmanlı içişlerine karışmasını önlemek, Mısır meselesinde onların desteğini almak ve bu meselenin büyümesini önlemek amacıyla Dış işleri bakanı Mustafa Reşit Paşa tarafından esasları II. Mahmud döneminde tespit edilen ıslahat programı Gülhane parkında ilan edildi.
- Tanzimat Fermanı ile Osmanlı halkı arasında dil, din ve ırk ayırımı yapılmayacağı, herkesin kanun önünde eşit sayılacağı ve kimsenin yargılanmadan idam edilemeyeceği hükmü getirildi.
-Osmanlı devletinde anayasacılık ve demokrasinin ilk adımıdır.
-Hukuk devletinin ilk adımı atılmış oldu.
-Padişah kendi yetkilerinin üzerinde bir kanun gücünü yani hukukun üstünlüğünü tanımış oldu.
-Padişahın yetkileri sınırlandırılmıştır.
-Batıya yönelişin resmen başlangıç belgesidir.
-Cumhuriyet devrinde yapılacak yeniliklerin temeli atılmıştır.
 
Islahat Fermanı (1856)
 
Tanzimat Fermanının tamamlayıcısı ve pekiştiricisidir. Kırım savaşında Osmanlı devletine yardım eden İngiltere ve Fransa’nın isteği üzerine Abdülmecit tarafından ilan edildi. Toplanan Paris barış konferansı taslağına eklendi.
-Gayrimüslim azınlığa aşırı derecede imtiyazlar verildi.
-Islahat Fermanı ile karma mahkemelerin kurulması sağlandı.
 
Karma Mahkemeler:
Bu mahkemelerdeki hakimlerin bir kısmı yabancılardan idi. Yabancıların Türk mahkemelerinde hakim olarak yer alması devletin egemenlik anlayışı ile bağdaşmamaktaydı.
19.yy.da Osmanlı mahkemeleri 4 gruba ayrılıyordu. Bu durum mahkeme birliğinin olmadığının göstergesidir.
1-Nizamiye Mahkemeleri,
2-Konsolosluk Mahkemeleri,
3-Şer’i Mahkemeler
4-Cemaat Mahkemeleri
 
 
Şurayı Devlet (Danıştay) 1868
Kanun ve Tüzük tasarılarını incelemek, İdari işler hakkında karar vermek, Yönetim ile yargı arasında çıkan anlaşmazlıkları çözmek, devlet daireleri, padişah veya bakanlarca sorulan konular hakkında görüş bildirmek amacıyla Abdülaziz döneminde kuruldu.
 
 
Divan-ı Ahkam-ı Adliye (Yargıtay) 1868:
 
Günümüz Yargıtay’ının görevlerini yapan bu mahkeme Abdülaziz tarafından kurulmuştur. İlk başkanı Ahmet Cevdet Paşa’dır.
Bu mahkemelerin üyeleri yargı kararı olmadan görevlerinden alınamazdı. (Yürütme, yargıdan ayrılmıştır) böylece yargıç güvenliği ilk kez sağlanmış oluyordu.
 
Mecelle (Medeni Kanun) 1868-1878
 
Abdülaziz döneminde, Ahmet Cevdet Paşa yönetimindeki bir komisyon 10 yıl çalışarak mecelleyi hazırladı.
-Mecelle 1851 maddelik ilk Osmanlı medeni kanunudur.
-İslam hukukuna göre hazırlanmıştır.
-Yeni usulde çalışan mahkemelerin ihtiyacı göz önünde tutulduğu için, şahıs,aile ve miras konularını içine alınmamıştı.
 
Mekteb-i Hukuk-ı Şahane
 
II. Abdülhamit 1878 yılında hukuk alanında uzman ihtiyacını karşılamak amacıyla Hukuk Fakültesini kurdu.
 
3-Meşrutiyet Devri Yenilikleri:
-Kanun-i Esasi (Anayasa) hazırlandı.
-Mekteb-i Hukuk-u Şahane (İstanbul Hukuk Fakültesi) açıldı. (1878)
 
Kanun-i Esasi (1876):
II. Abdülhamit Meşrutiyeti ilan etmesinden sonra, Mithat Paşa başkanlığında toplanan Cemiyet-i Mahsusa adlı 28 kişilik özel bir komisyonca hazırlanan ilk anayasadır.
-Anayasa hazırlanırken şunlardan faydalanılmıştır:
1-Said Paşa’nın tercüme ettiği 1875 tarihli Fransız anayasası.
2-Tanzimat Fermanı kararları.
3-1831 tarihli Belçika anayasası
4-Mithat Paşa’nın Kanun-u Cedit adlı anayasa tasarısı
5-Prusya anayasası
 
-Resmi dil Türkçe olarak kabul edildi.
-Osmanlı devletinin ilk anayasasıdır.
-Bakanlar Kuruluna Anayasa değişikliği teklif etme yetkisi ilk olarak bu anayasada kabul edilmiştir.
 
IX.               EĞİTİM VE ÖĞRETİM:
 
Osmanlı devletinde eğitimde Sıbyan Mektepleri, Enderun Mektebi ve Medreseler ön plandadır.
-Azınlıkların hemen hepsinin kendi okulları vardır.
-Loncalar ve Tekkelerde eğitim kurumları içinde sayılabilir.
-Osmanlı devletindeki farklı eğitim kurumlarının varlığı, öğretim birliğinin olmadığını ve kültür çeşitliliğini göstermektedir.
 
*Sıbyan Mektepleri:
Bunlara mahalle mektebi de denirdi. Mahalle, köy gibi küçük yerleşim yerlerinde Vakıflar eliyle yönetilen ilkokullardı
-17.yy.da sadece İstanbul’da 2000 kadar Sıbyan Mektebi vardı. Bu sayı batı ülkelerine göre çok fazlaydı.
-Eğitim, kız erkek herkese ücretsiz idi.
-İlköğretim II. Mahmut zamanında zorunlu hale getirildi. 4 yıllık olarak belirlendi.
 
*Enderun Mektebi:
II.Murat döneminde ilk olarak Edirne’deki Eski Saray’da kurulmuş, Fatih döneminde Topkapı Sarayı içine alınarak kuruluşu tamamlanmıştır.
-Devlete idareci, komutan ve sanatkâr yetiştiren okuldur.
-İslami ilimler, (Kur’anı Kerim, Tecvid, Hadis Tefsir, Kelam) fen ve sosyal ilimler okutulurdu. Protokol kaideleri ile bürokratik işler öğretilirdi.
-Enderun’a öğrenciler Devşirme Kanunu’na göre alınırdı. Enderun’a alınan öğrenciler Acemi Ocağındaki yetenekli Hıristiyan devşirme çocukları arasından seçilir, özel bir öğrenimden sonra saray hizmetlerinde çalıştırılırlardı. Daha sonra çeşitli devlet görevlerine atanırlardı.
-Enderun talebesine İç Oğlanı denirdi.
-Eğitim dili Türkçe idi.
 
-Enderun’da bulunan eğitim ve öğretim odaları şunlardı:
1-Büyük ve Küçük Oda:
Enderun’un hazırlık sınıfları idi. Okuma-yazma ve Kur’an-ı Kerim öğretilirdi.
2-Doğancı Koğuşu: yüksek tahsilin ilk sınıfıydı. 1675 te kaldırıldı.
3-Seferli Koğuşu:
1675’te yüksek tahsilin ilk sınıfı oldu.
4-Kiler ve Hazine Odası
5-Has Oda: Enderun mektebinin en üst kısmındakilerdi. devrin en yüksek eğitimi ve öğretimi verilirdi Defalarca idarecilik eğitiminden geçerek seçilenler padişaha takdim edilir, büyük mevkilere getirilirlerdi.
 
-Enderun’da yetişen kapıkullarının göreve atanma usulüne Çıkma denirdi.
-Enderun’da yetişen devşirmeler Yeniçeri Ağası, Beylerbeyi hatta sadrazam bile olabilirlerdi.
-Enderun’a Kanuni dönemine kadar Türk kökenli öğrenciler alınmadı. Bu durum da Türk aristokrat sınıfının oluşmasını önlemiştir.
-Enderun’da eğitim dili Türkçe olması devletin resmi dilinin Türkçe olmasına katkı sağlamıştır.
-Enderun mektebindeki eğitim ve öğretim II.Mahmud’a kadar sistemli bir şekilde devam etti. Devşirme sisteminin bozulması, 1826’da Yeniçeri Ocağının kaldırılması, Enderun’dan yetişenlerin devlet hizmetlerinde eskisi gibi başarılı olmamaları, batı tarzı harp okullarının açılması ve çoğalması, modern eğitimin yaygınlaşması, Enderun’da yetişenlerin tayinlerdeki üstün durumlarını kaybetmeleri üzerine Enderun eski önemini kaybetti.
-Enderun Mektebi 1909 yılında kapatılmıştır.
 
*Medreseler:
Osmanlı devletinde bugünkü karşılıkları üniversiteler olan Medreseler eğitim ve öğretim kurumlarının temeli idi.
-Medreselerin giderleri Vakıflar tarafından karşılanırdı.
-Medreselerin yanında İmaret ve kütüphaneler gibi sosyal tesisler de bulunurdu.
-İlim ücretsiz ve isteğe bağlı idi.
-Eğitim dili Arapça idi.
-Dini İlimler (Kur’an, Hadis, Tefsir, Fıkıh, Kelam, Siyer, Belagat, Hitabet), Matematik, Tıp, Astronomi, Felsefe ve Mantık dersleri okutulurdu.
-Medrese öğretim üyelerine Müderris (Profesör), asistanlarına Muid, öğrencilerine Danişment (Suhte) denirdi.
-Medreselerden mezun olanlara verilen diplomaya İcazetname ve Temessük denirdi. Mezunlar; eğitim, din ve hukuk alanında görev yaparlardı. Ulema sınıfını oluştururlardı.
 
Ulema: Osmanlı devletinde adalet hizmetleri ile eğitim ve yargı görevinde bulunan ilmiye sınıfı (Müderris, Kadı, Kazasker, Şeyhülislam) mensuplarına denirdi.
 
-Osmanlı Medreseleri amaç ve verdikleri hizmet bakımından 2’ye ayrılırdı:
 
1-Umumi Medreseler:
Dini ve müspet ilimlerin okutulduğu genel medreselerdi.
 
2-İhtisas Medreseleri:
Dini, müspet ve uzmanlık ilimlerinden birinin okutulduğu medreselerdi. Başlıcaları şunlardı:
 
*Dar üt Tıp : Tıp öğretimi
*Dar’ül Mesnevi: Mevlana’nın eseri olan Mesnevi okutulurdu.
*Dar’ül Hendese : Matematik eğitimi verilirdi.
*Dar’ül Kurra: Hafız ve İmam yetiştirilirdi.
 
-Osmanlılarda medreselerde Selçukluları örnek aldılar.
-İlk Osmanlı Medresesi 1331’de Orhan Bey tarafından İznik’te yaptırılan Nilüfer Hatun Medresesi’dir.
İlk Müderris ise Davud-i Kayseri’dir.
İznik de ikinci medrese Orhan Gazinin oğlu Süleyman Paşa tarafından kurulmuştur. Orhan Gazi zamanında İznik’te kurulan bir başka medrese ise Mevlana Alaaddin Medresesidir.
 
-I.Murat, I.Bayezıt, Çelebi Mehmet ve II.Murat döneminde de Bursa ve Edirne’de medreseler yaptırılmıştır.
I.Mehmet döneminde: Bursa’da Yeşil Medrese, 
II. Muradın Edirne’de yaptırdığı Dârul-Hadis Medresesi ile Üç Şerefeli Saatli Medrese önemlidir.
 
-Fatih döneminde Sahn-ı Seman ve Tetimme Medreseleri yapıldı. Fatih ile birlikte medreselerde pozitif bilimlerde okutulmaya başlandı.
Sahn-ı Seman medreseleri, İstanbul’un ilk yüksek öğretim kurumu idi. Ünlü Fatih Külliyesi içinde yer alan 8 medreseden oluşurdu. Kurulmasında çağın bilim adamı Ali Kuşçu’nun önemli rolü vardır. İlahiyat, Edebiyat ve Hukuk öğrenimi ağırlıklıdır.
-Bu medreseleri bitirenler: Müderris, Kadı ve askerlik sınıflarından birine geçebilirlerdi.
 
-II.Bayezıt döneminde İstanbul’da Bayezıt Medresesi açıldı.
 
-Kanuni döneminde, İstanbul’da Süleymaniye Medreseleri açıldı. Bu medreselerde matematik ve tıp öğrenimi ağırlıklıydı.
*Süleymaniye medreseleri bölümlere ayrılmıştı:
1-Dar’ül Hadis
2-Dar üt Tıp
3-Dar’üş Şifa
4-Kütüphane
5-Eczane, Hamam, İmarethane, Misafirhane
-Süleymaniye medreselerinin en yükseği Dar’ül Hadis idi.
 
-Medrese mezunları olan Ulemalar, 16.yy.dan itibaren devlet yönetimini dinsel açıdan denetlemeye başladılar.
 
-17.yy.da medrese sayısı artmış, ulemalar sınıfında bozulmalar başlamıştır.
Batıdaki gelişmelere ayak uyduramayan medreseler, Tanzimat sonrasında gelişmeyi engelleyen kurum haline gelmiş ve 3 Mart 1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatılmışlardır.
 
*18.yy.da eğitim alanında yenileşmeler başlamış,
-Hendesehane, Kara ve Deniz Mühendishanesi gibi askeri teknik okullar açılmış ve Avrupa usulünde eğitim verilerek, yabancı dil eğitimine önem verilmiştir. Askerlikle ilgili kitaplar Türkçeye çevrilmiştir.
 
*19.yy.da eğitim alanında ıslahatlar artmıştır:
 
1-II.Mahmud Döneminde:
-İlköğretim zorunlu hale getirilmiştir.
-1838’te Rüşdiye denilen ortaokullar açılmıştır.
-Devlet memuru yetiştirmek için Mekteb-i Maarif-i Adliye adında bir okul açılmıştır.
 
2-Tanzimat Döneminde:
-Abdülmecit döneminde Eğitim işleri için devamlı bir meclis olan ve Milli eğitim Bakanlığının çekirdeğini oluşturan Meclis-i Maarif-i Umumiye kuruldu. Bu meclis, ilk, orta ve yüksek öğretim kurumlarını devlet otoritesi altına almaya çalıştı.
-1848’de ortaokullara öğretmen yetiştirmek için Darülmuallimîn-i Rüşdî adıyla ilk öğretmen okulu açılmıştır.  Bu okulun ilk müdürü Ahmet Cevdet Paşa’dır.
-Kız öğrencilerin eğitimi devletin görevleri arasına girdi.
-İlk bilim ve kültür akademisi olan Encümen-i Daniş açıldı. (1851)
-Abdülmecit döneminde 1857’de Maarif-i Umumiye Nezareti kurularak Milli Eğitim Bakanlığı’nın temeli atıldı.
 
-1861 bir nizamname çıkarılarak harbiye, bahriye ve tıbbiye dışındaki okullar Maarif-i Umumiye Nezaretine bağlandı. Böylece askeri ve sivil okullar birbirinden ayrılmış oldu.
 
-Abdülaziz döneminde lise düzeyinde ilk  okul olan Galatasaray Sultanisi açıldı. (1868)
-1873’te Fakir ve kimsesiz çocukların eğitimi için Dar’üş Şafaka açıldı.
 
-II.Abdülhamit döneminde 1900’da Dar’ül Fünun (Üniversite) açıldı. (Dar’ül Fünun, 1933’de Mustafa Kemal döneminde İstanbul Üniversitesine çevrilmiştir.)
-Rüştiyelerin sayısı 2 katına, İdadilerin sayısı 100’e çıkarıldı. 30’dan fazla öğretmen okulu açıldı.
 
3-Meşrutiyet Döneminde:
-Kızlar için yüksek öğretim kurumları açılmıştır.
-Öğretmenler ilk kez mesleki cemiyet kurmuşlardır.
 
Yabancı Okulları:
-Osmanlı devletinde yabancı okulların sayısı 400’e kadar çıkmıştır.
-Azınlıklara ait okullar, genellikle kiliselerin yanında ona bağlı olarak açılmaktaydı. Fener Rum Papaz Mektebi, Heybeliada Papaz Mektebi, Musevi Asri Mektebi azınlık okullarındandır.
-İlk Ermeni Okulu, 1790’da İstanbul-Kum kapı’da açıldı.
-Kapitülasyonlardan faydalanarak yabancı devletlerde Osmanlı Devleti’nde okullar açmıştır İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya, ABD, Rusya ve İran Osmanlı devletinde okullar açmıştır.
-Avrupalı devletler kendi politik çıkarlarına uygun düşen herhangi bir Osmanlı azınlığını koruma bahanesiyle ve Hıristiyanlığın yayılması için okullar açmışlar ve onlar aracılığıyla çıkarlarını sürdürmeye çalışmışlardır. Bu amaçla Fransızlar Saint Benoit, İngilizler Beyoğlu Kız lisesi ile Nişantaşı İngiliz Erkek Lisesini, Amerikalılar ise Robert Kolejini açmışlardır.
-Osmanlı denetimine karşı çıkmışlar, azınlıklar ile birleşerek isyan çıkarmışlardır.
 
X.                  BİLİM:
 
Osmanlı hükümdarları devletin kuruluşundan itibaren bilimin gelişmesine önem vermişler ve bilim adamlarını korumuşlardır. Bu sebeple Osmanlı ülkesine Orta Asya, İran, Suriye ve Mısır’dan çok sayıda bilim adamı gelmişti.
 
*Kuruluş dönemindeki en önemli bilginler şunlardır:
-Tasavvuf ve akli ilimlerde: Davud-i Kayseri, Molla Fenari
-Matematik ve astronomide: Kadızade Rumi
-Tıpta: Hacı Paşa, Celaleddin Hızır, Aksarayi,
-Tarihte; Abdurrahman Bistami Ankara savaşını konu edindiği eseri ile ünlüdür.
 
*Yükselme Dönemi (15-16 yy):
Özellikle Fatih devrinde bilimsel çalışmalar desteklenmiştir. Fatih ilme ve ilim adamlarına büyük değer vermiş ve devrinde İstanbul’u bir ilim merkezi haline getirmeye çalışmıştır. Yunanca ve Latince’den birçok eser tercüme ettirilmiş ve incelenmiştir.
 
-Fatih’in hocaları Molla Gürani ve Akşemseddin idi. Akşemseddin, mikrobu bulmuştu.
-Matematik ve astronomide Fatih’in Türkistan’dan getirttiği Ali Kuşçu , devrin en büyük bilgini idi. Ondalıklı kesir sayılar “Türk Sayısı” adıyla Ali Kuşçu aracılığıyla Avrupaya geçmiştir.
Molla Hüsrev, Molla Gürani ve Ali Kuşçu Sahn-ı seman medreselerinde dersler verirlerdi.
-Mukbilzade Mümin devrin ilk tıp bilginlerinden idi.
-Tarihte; Kaşifi yetişmiş, Gazaname-i Rum adlı eserinde Osmanlıların Rumeli’ye geçişlerini anlatmıştır.
 
15 ve 16. Yüzyılın Diğer Bilim adamları ise şunlar idi:
-Zembilli Ali Cemali Efendi, Hukuk bilgisi ile ün yapmıştı.
 
-Astronomide; en ünlü bilgin Takiyüddin Mehmet idi. Diğerleri Mirim Çelebi, Muhyiddin Mehmet, Molla Lütfi ve Şirazi idi.
Takiyüddin Mehmet’in Trigonometrik Çeyreklik denen aleti ile çeşitli saatlerin yapısını konu alan “Mekanik Saat Yapımı” adlı eseri, çok meşhurdur.
 
-Tıpta; Sabuncuoğlu Şerfeddin, Kutbeddin Ahmet, Akşemseddin, Altuncuzade, Yakup Paşa, Ahi Ahmet Çelebi ve Lari Çelebi vardı.
-Sabuncuoğlu Şerafeddin 15.yy’ın en büyük tıp bilgini idi.
Cerrahi adlı eseri, Osmanlılar devrinde yazılan tek resimli cerrahi kitabıdır
 
-Tarihte; İbn Kemal, Şair Ahmedi, Aşıkpaşazade, Neşri Mehmet Efendi, İdris-i Bitlisi, Kemalpaşazade, Lütfi Paşa ve Behişti vardı.
İbn Kemal, eserinde Anadolu’nun ana vatan olarak önemini vurgulayan ilk tarihçi idi.
Aşık Paşazade‘nin Osmanlı devletinin kuruluş günlerini anlatan Tevarih-i Ali Osman adlı eseri en önemli eserlerdendi.
 
-Coğrafyada; Piri Reis, Seydi Ali Reis başta gelenlerdi.
 
Dünya haritası ile ünlü olan Piri Reis, Kitab-ı Bahriye adlı eserinde Akdeniz ve doğudaki denizler, limanlar ve deniz yolları hakkında bilgi vermiştir.
 
*Duraklama Dönemi (17.yy):
-17.yy.’ın en büyük bilgini Katip Çelebi’dir.
Katip Çelebi değişik alanlarda (Tarih, coğrafya, askerlik, maliye, hukuk, tezkire..) bir çok eserler yazmıştır.
Medreseden yetişmediği için “Katip” diye adlandırılan ve Avrupa’da Hacı Halife diye bilinen Katip çelebi’nin en önemli eserleri şunlardır:
1-Keşfüz Zünun : Bibliyografya türündedir.
2-Cihannüma: Coğrafi bir eserdir. 1727’de kurulan ilk Türk matbaasında basılan eserdir.
3-Fezleke: Tarih kitabıdır.
4- Tuhfetül Kibar fi Esfar’ül Bihar: Denizcilikle ilgilidir.
 
-Devrin diğer bir ilim adamı Seyahatname adlı eseri ile meşhur olan Evliya Çelebi’dir.
-İlk roket keşfini yapan Lagari Hasan Çelebi ile kanatla Galata kulesinden Üsküdar’a kadar uçuş denemesi yapan Hezarfen Ahmet Çelebi bu dönemde yetişti.
 
-Osmanlı devletindeki duraklamanın sebepleri ve çarelerini içeren raporlarını padişaha sunan ilim adamlarından Koçi Bey yazdığı risalesi ile ünlüdür. Rapor sunan diğer ilim adamları Lütfi Paşa, Hezarfen Hüseyin Çelebi, Katip Çelebi, Defterdar Sarı Mehmet Paşa idi.
 
-Peçevi, Solakzade, Kara Çelebizade, Abdülaziz Efendi, Tuği bu dönemde yetişmiş tarihçilerdi.
 
*Gerileme Dönemi (18.yy):
-İlk Vakanüvislik kurulmuştur.
Vakanüvis: Dönemin siyasi, sosyal, ekonomik olaylarını tespit etmek ve yazmakla görevli devlet tarihçisidir.
Bu dönemde Osmanlı devletinde ilk kez resmi devlet tarihçiliği kurulmuştur. Devirde Tarih alanında ün kazanan Naima ilk Vakanüvis olmuştur. Ancak 1831 yılında ilk resmi gazete olan Takvim-i Vakayi’nin basılmaya başlanmasıyla vakanüvislik ikinci plana itilmiştir.
 
-18.yy.ın en önemli keşfi Çiçek Aşısının bulunması idi. Çiçek aşısı Avrupa’dan 80 yıl önce Osmanlı ülkesinde uygulanmaya başlamıştı.
-Bu yüzyılda Matbaanın kurulması ile bilimin gelişmesi hızlanmıştır. Osmanlı devletinde İbrahim Müteferika basımevi kurup kitap yayımlayan ilk kişidir. Yayınlanan ilk kitap Vankulu Lügatidir.
-III.Ahmet döneminde Tahtelbahir denilen ilk denizaltı yapıldı.
 
-Tıpta; Emir Çelebi, Ayaşlı Şifai, Ömer Şifai vardı.
Ömer Şifai, tıpta madeni maddelerinde ilaç olarak kullanılabi-leceğini savunmuştur
-Tarihte; Naima, Raşid, Asım, Suphi, İzzi ve Vasıf yetişti.
-Matematikte: Gelenbevi İsmail Efendi ünlü idi.
 
*Dağılma Dönemi (19.yy):
Tanzimat döneminde bilim ve kültür akademisi olan Encümen-i Daniş, Ahmet Cevdet Paşa’nın Osmanlı tarihi ile ilgili kitaplarını yayınladı. Encümen-i Daniş, herkesin anlayabileceği bir dil kullanımını ilke olarak kabul etti.
 
-Kamus-ı Türki adlı eseri ile ünlenen dil bilgini Şemseddin Sami bu dönemde yetişmiştir.
 
-II.Abdülhamit döneminde; dağılmak üzere olan devletin kurtarılması için ortaya çıkarılan Osmanlıcılık, Ümmetçilik ve Türkçülük gibi fikir akımları etkili olmadı.
 
-II. Meşrutiyetten sonra Ziya Gökalp, Türkçülüğü bir düşünce sistemi haline getirdi.
XI.               DİL VE EDEBİYAT
 
-Osmanlılar Arap Alfabesini kullanmışlardır. Arap Alfabesine, Türkçedeki seslerin söylenişlerinden esinlenerek birkaç harf daha eklemişlerdir.
İlk dönemlerde resmi dil Türkçe, edebiyat dili Farsça, ilim dili Arapça idi.
- Türkçe, Arapça ve Farsçanın kaynaşması sonucu Osmanlıca denilen bir yazı dili ortaya çıkmıştır.
-II. Murat’ın Türkçenin kullanımı konusundaki gayretleri sonucu Rumeli’de Türkçenin kullanımı ağırlıklı olarak yayıldı.
-Süleyman Çelebi, Peygamberimizi anlattığı Mevlid adlı eseriyle ün kazandı.
-15.yy.da Divan edebiyatında kullanılan dili halk pek anlamıyordu. Bu nedenle Divan edebiyatı seçkinler ve aydınlar arasında gelişti.
15.yy.da Ahmet Paşa, Necati, Sinan Paşa (Nesirde) ve Fatihin şavaşlarını anlatan Tursun Bey önemlidir.
 
-16.yy.da Fuzuli, Türk şiirinin büyük ustasıdır. Baki ve Taşlıcalı Yahya diğer şairlerdir.
Nesirde, Hoca Sadeddin ve Lütfi Paşa tarih alanında ünlüdür.
Halk edebiyatında Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal vardı.
Bu dönemde halk arasında Battalgazi, Köroğlu Destanları canlılığını koruyordu.
 
-17.yy.ın en ünlü şairleri Nefi, Nabi, Şeyhülislam Yahya’dır.
Nesirde; Katip Çelebi ve Evliya Çelebi Halk edebiyatında Âşık Ömer, Gevheri vardır.
 
-18.yy.da en ünlü şairler Nedim, Şeyh Galip vardır.
 
XII.             SANAT:
 
Osmanlı devletinde mimari, süsleme, hat, tezhip, musiki, minyatür, seyirlik, cam, tiyatro gelişen sanatlar idi.
 
*Mimari:
Osmanlı devletinde mimaride sağlamlık ve sadelik Selçuklulara göre daha ön plandadır.
-Kuruluş döneminde mimaride daha çok Selçuklu ve Bizans etkisi vardır.
-En çok inşa edilen yapılar: Cami, Medrese, Han, Kervansaray, İmarethane dir. En çok Cami inşa edilmiştir.
- Osmanlı mimarisi dini, sivil ve askeri mimari olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır.
 
Kuruluş Dönemi Mimari ve Eserleri:
 
-İznik’teki Hacı Özbek Cami bilinen en eski Osmanlı eseridir.
-Ulu Cami, Hüavendigar Cami,Yeşil Cami, Yeşil Türbe (Bursa)
-Ulu Cami, Üç Şerefeli Cami (Edirne)
-Bedesten: Ticareti geliştirmek için büyük şehirlerde yapılan kapalı çarşılara denirdi.
-Yıldırım Bayezıt tarafından yaptırılan Anadolu Hisarı ile Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Rumeli Hisarı ve Topkapı Sarayı’nın surları askeri mimarinin en güzel örnekleridir.
 
Yükselme Dönemi (15-16.yy) Mimari ve Eserleri:
 
Kalsik Türk mimarisi Fatih döneminde oluşmuş ve gelişmiştir.
-İstanbul’da yapılan ilk büyük camiler şunlardır:
1-Fatih Cami: Mimar Sinaneddin tarafından yapılmıştır.
2-Bayezıt Cami: Mimar Hayrettin tarafından yapılmıştır.
 
-Fatih Külliyesi Osmanlı devletinin en büyük külliyesidir.
-Çinili Köşk ve Topkapı Sarayı Fatih döneminde yapılan sivil mimari eserlerdir.
-Bu dönemde Cami, Mescit, Hamam, Han, Kervansaray, İmarethane (Aşevi), Şifahane (Hastane), Köprü, Bedesten, Türbe Köşk, Kasr, Saray ve Medrese yapılmıştır.
 
-Kasr: Büyük devlet adamlarının oturmaları için deniz kenarına yapılan gösterişli yapılar idi.
-Külliye: Türk-İslam devletlerinde çeşitli amaçlara hizmet eden büyük camiler yanındaki yapı topluluklarına denirdi.
-Kervansaray: Selçukluların devamı olan bu yapılar ticareti geliştirmek amacıyla inşa edilirdi. Buralarda yerli, yabancı yolcu ve tüccarlar hiçbir karşılık ödemeden 3 gün boyunca konuk edilirlerdi.
-16.yy.ın en büyük ve ünlü mimarı Mimar Sinan’dır. Osmanlı mimarisi bu dönemde zirveye ulaşmıştır. Mimar Davut Ağa ile Mimar Sedafkar Mehmet Ağa gibi ünlü mimarları da yetiştirmiştir.
Cami, Medrese, Külliye, Darül Kurra, İmarethane, Şifahane, Kemer, Köprü, Kervansaray, Saray, Mahzen ve Hamamlar yapmıştır.
Mimar Sinan’ın 315’e yakın eseri mevcut olup, en ünlü eserleri şunlardır:
1-İlk eseri Haseki Külliyesi (İstanbul)’dir.
2-Şehzade Cami (İstanbul) çıraklık eseridir.
3-Süleymaniye Cami (İstanbul) kalfalık eseridir.
4-Selimiye Cami (Edirne) ustalık eseridir.
-Mimar Sinan tarafından yapılan Süleymaniye Külliyesi Osmanlının 2. büyük külliyesidir.
-Mihri Mah Cami (İstanbul) Mimar Sinan’ın II Selim zamanında inşa ettiği camilerdendir.
 
 
Duraklama Dönemi (17.yy) Mimari ve Eserleri:
 
Mimar Sinan’dan sonra yetişen ve onun talebesi olan Sedefkâr Mehmet Ağa 17.yy.ın en ünlü mimarıdır.
-Sedefkar Mehmet Ağa, Mimar Sinan’ı geçmek için yaptığı Sultan Ahmet Cami ile ünlüdür. Dünyada Mavi Cami olarak bilinen Sultan Ahmet Camisinin 6 minaresi bulunmaktadır.
-Bu yüzyılda uzun süre (60 yıl) sonra İstanbul’daki Yeni Cami tamamlanmıştır.
-Revan Köşkü ve Bağdat Köşkü 17.yy.ın diğer mimari eserleridir.
 
Gerileme Dönemi (18.yy) Mimari ve Eserleri:
 
18.yy.da Osmanlı mimarisinde İran ve Avrupa’nın etkileri görülmeye başlamıştır. Sivil mimariye önem verilmiştir.
-Barok ve Rokoko sanatlarının etkileri bellidir. Bu sanatların etkisi Nuruosmaniye Cami ve Laleli Cami’nde görülmektedir.
-Avrupa mimari tarzının etkisinde yapılan ilk eser Nur-u Osmaniye Camii’dir.
 
 
                                                           (Nuruosmaniye Camii)
-Bu dönemde mimari sadelikten uzaklaşmış, süsleme artmıştır. Bu durum III. Ahmet Çeşmesi’nde görülür.
 
-Bu yüzyılda yapılan İshak Paşa Sarayı (Doğu Beyazıt) klasik Türk mimarisi örneklerindendir.
 
Dağılma Dönemi (19.yy) Mimari ve Eserleri:
 
Avrupanın Barok ve Gotik tarzı mimarileri örnek alındı.
-19. yüzyılda batı kaynaklı Ampir Üslüp adlı yeni bir mimari akım ortaya çıkmıştır (1808–1860).1900 yılından sonra Neo Klasik denilen eski Osmanlı mimarisi yeniden önem kazanmıştır.
-Dolmabahçe, Çırağan ve Yıldız Sarayları yapıldı. Gösterişli Kasrlar inşa edildi.
-Abdülmecit döneminde yapılan Ihlamur Kasrı ünlüdür.
 
                                                                     (Ihlamur Kasrı)
 
-Nusretiye Cami, Ortaköy Cami batı üslubunun etkisinde yapılan camilerdendi.
 
-20. yy.da Türk mimarları klasik dönem üslubuna göre milli çizgiler taşıyan binalar yapmaya başlamışlardır.
 
*Süsleme:
Osmanlılarda da diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi yüz resmi ve heykel yapmanın yasak olması nedeniyle bu sanatlarla uğraşılmamıştır. Süsleme sanatları içinde Nakkaşcılık, Çinicilik, Bezemecilik ve ciltcilik gelişmiştir.
 
*Çinicilik:
Çini, büyük camilerin, türbelerin, köşklerin çeşmelerin, kandil ve sarayların duvar süslemelerinde kullanılan genellikle çiçek resimleri bezeli geleneksel motifli levhalardır.
-Çinilerinde bitkisel motifler ile sarı, yeşil ve kırmızı renkler kullanılmıştır.
 
 
                      
 
-Çiniler 2 şekilde kullanılmıştır.
1-Duvar Süslemeleri
2-Porselen Tabak Vazo,bardak süslemeleri
-Çini, mimariye bağlı olarak gelişen bir sanat türüdür.
-16.yy çini sanatının en olgun dönemidir. 17.yy.dan sonra çinicilikte gerileme görülmüştür.
-16-17 yy. arasında çiniciliğin merkezi İznik’tir. Daha sonra Kütahya olmuştur.
 
*Cam Sanatı:
Camilerde ve ahşap binalarda kullanılmıştır. Küçük renkli cam parçalar bir araya getirilerek yapılır.
 
*Hat:
Arap harfleri ile güzel yazı yazma sanatına Hat adı verilirdi. Hat sanatı ile yazılan eserler diğerlerine göre dönemin sosyal ve siyasal özellikleri hakkında daha çok bilgi vermektedir.
 
               
 
-Hat sanatında 16.yy.dan itibaren Türk üslubu belirginleşmeye başlamıştır.
-Türk yazı sanatı, en parlak dönemini Osmanlı hattatlarıyla yaşamıştır. 13. yüzyılın sonlarından itibaren hattatlar sülüs, nesih, muhakkak, reyhanî, tevki ve rika gibi yazı çeşitleri kullanmışlardır.
-16.yy hattatlarının en ünlüleri şunlardır: Hasan Çelebi, Hacı Mahmud Aksarayi, Ahmet Karahisari, Şeyh Hamdullah’tır
-17.yy.da Hafız Osman, 18.yy.da Mehmet Esat Yesari önemlidir.
 
*Tezhip:
Kitapların baş kısımlarının, bölüm aralarının, sayfaların veya levhaların çevrelerini süsleme sanatıdır.
-Her kitaba uygulanmaz sadece değerli kitaplara uygulanırdı.
-Tezhip, altın yaldızlı süsleme demektir. Tezhipte ana renk altın rengidir.
-Padişah tuğraları da altın yaldız ve boya ile yapılan tezhiple
süslenirdi.
 
 
-Tezhip yapan sanatkara Müzehhip denirdi. II.Bayezıt müzehhiptir.
-Tezhipte Kara Mehmet ün kazanmıştır. Diğer tezhip sanatçıları: Yusuf Mısri, İbrahim Çelebi ve Süleyman Çelebi’dir.
_Batının barok ve rokoko sanatlarının Türk zevkine göre şekillenmesi ile ortaya çıkan ve çiçek motiflerinin ağırlıklı olduğu Şukufe tarzı, lale devrinde gelişmiştir. Şukufe tarzı ile lale tezhip sanatına girmiştir.
-Matbaanın kurulması ile tezhip sanatı gerilemeye başlamıştır.
 
*Minyatür:
El yazması kitap sayfalarına, perspektif kurallarına uyulmadan yapılan ince sanatlı, küçük boyutlu, renkli resim türüdür.
-İslam dinine göre resim yasaklandığı için resim yerine daha soyut olan minyatür gelişmiştir.
- Türk İslam sanatında en çok kullanılan resim türüdür.
-Kökeni Orta Asya’ya Uygurlara kadar uzanır.
-Derinlik ve boyut dikkate alınmaz
-Cisme esas rengi, gölgesiz ve ışıksız verilir.
-Genellikle manzara ve çiçek resme konu edilir.
-Küçük ayrıntılar çok önemlidir.
-İnsan figürlerinin büyüklüğü mevkii, makam ve rütbelere göre orantılı olarak değişir.
-Minyatürler, dönemin giyim, müzik aletleri ve eğlence hayatı gibi bazı özelliklerini yansıtırlar.
-Minyatür sanatı 16.yy.da zirveye ulaşmıştır.
-Minyatür sanatçılarına Nakkaş veya Musavvir denirdi.
-Nakkaş Osman, Matrakçı Nasuh, Nigari yükselme dönemi minyatürcüleridir.
-17. Ve 18. yy.ın minyatürcüleri Bihzad, Mehmet Dede, Nakşî ve Levni’dir.
-Minyatürde Levni en büyük isim olarak ün salmıştır.
 
        
  Rakkase (Levni)
 
-19.yy başlarında minyatürde batı resim sanatının etkileri görülmeye başladı.
 
*Resim:
Dinimiz İslamın resim sanatını yasaklaması, Osmanlı devletinde daha çok mimarlık, hattatlık ve minyatür sanatının gelişmesine neden olmuştur.
Batı tarzındaki resim III. Selim döneminde gelişme göstermeye başlamıştır.
-II.Mahmud ve Abdülaziz de resim sanatına önem vermiştir.
-II.Abdülhamid döneminde Osman Hamdi Bey tarafından açılan Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) ile resim, okullara girmeye başladı.
-Osman Hamdi Bey büyük tabloları ile ünlü bir ressam olup, Silah Satıcıları ile Kaplumbağa Terbiyecisi adlı tabloları ile ünlüdür. Aynı zamanda bir Arkeoloji müzesi açan Osman Hamdi Bey Osmanlılarda müzeciliğin kurucusu sayılır. İlk Türk arkeoloğudur.
 
     
 
-Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid Bey, Halil Paşa, Hoca Ali Rıza Bey ünlü ressamlardandır.
-Osmanlılarda ilk resim sergisi Şeker Ahmet Paşa tarafından açılmıştır.
-Çallı İbrahim, Feyhaman, Nazmi Paşa diğer ünlü ressamlardır.
 
*Musiki:
Osmanlı devletinde musiki diğer Türk devletlerine oranla daha da ilerlemiştir. Osman Bey zamanında Mehterhane denilen mızıka takımı kurulmuş Osmanlı mehter müziği askeri müzik alanında öncü rol oynamıştır.
 
 
-I.Mahmud, III. Selim musikide yer etmişlerdi.
-Kırım Hanı Gazi Giray Han da ünlü bir bestekâr idi.
 
-II. Mahmud döneminde batı müziği ülkeye girmiştir. Mehter takımı lağvedilmiş ve Mızıka-ı Hümayun (Bando) kurulmuştur.
 
-Abdülmecid döneminde Mızıka-ı Hümayun'un başı Donizetti'nin çalışmalarıyla Batı müziği Osmanlı sarayına kadar girmiş ve sarayda bir de salon orkestrası kurulmuştur.
 
-17.yy.da tarihimizin en büyük bestekârı Buhurizade Mustafa Itri Efendi yetişti. Itri Efendi’nin 1000’in üzerinde bestesi bulunmaktadır.
-Itri Efendi'den sonra en büyük bestekâr sayılan Hamamizade İsmail Dede Efendi ve onun öğrenciieri olan Dellâlzâde İsmail Efendi, Haşim Bey, Zekai Dede, Hacı Arif Bey, Nikogos Ağa, Eyyûbî Mehmed Bey ve Tanburî Osman Bey ile Mustafa İzzet Efendi, Şevki Bey 19.yy.ın en önemli bestekârlarıdır.
 
*Tiyatro:
Türk tiyatrosu; Köylü Tiyatrosu, Halk Tiyatrosu, Saray Tiyatrosu ve Batı tiyatrosu olmak üzere dört bölüme ayrılırdı.
-İlk Türkçe tiyatro oyunu Şinasi’nin Şair Evlenmesi’dir.
-Türk halk tiyatrosu geleneğinde en önemli şahsiyetler olan Karagöz ve Hacivat’ın IV.Murat tarafından idam ettirilmesinden sonra orta oyunu adıyla devam ettirilen Orta oyunu halk tiyatrosunun en gelişmiş  türüdür.
-Osmanlı devletinde tiyatroya Ermeniler öncülük etmiştir.
-Güllü Agop Efendi Osmanlı tiyatrosunun kurucusu sayılır.
-Batı tiyatrosu ile orta oyununun birleştirilmesine Tuluat Tiyatrosu dendi.
-II.Meşrutiyet döneminde ilk tiyatro mektebi olan Darülbedayi kuruldu (1914) Darülbedayi şehir tiyatroları içinde kullanılan bir terimdi.
 
XIII.          DÜŞÜNCE HAYATI:
 
18. yüzyılın başından itibaren, batılılaşma ve çağdaşlaşma Osmanlı düşüncesinde yer etmiştir. Tanzimat’tan itibaren çeşitli düşünce akımlarının temelleri atılmıştır. Bu düşünce akımları ve önemli temsilcileri şunlardır:
 
1-İslamcılık (Panislamizm):
Tüm Müslümanların bir çatı altında toplanması amaçlanmıştır.
II. Abdülhamit tarafından desteklenen bu akımın önemli temsilcileri İzmirli İsmail Hakkı, Ahmet Cevdet Paşa, Bursalı Tahir, Mehmet Akif Ersoy ve Şemsettin Günaltay’dır
 
2-Batıcılık:
Tüm yönleriyle batının örnek alınması amaçlanmıştır. Abdullah Cevdet bu akımın en önemli temsilcisidir.
 
3-Osmanlıcılık:
Din, dil ve ırk ayrımı gözetmeksizin Osmanlı sınırları içinde yaşayan tüm insanların birlikteliğini amaçlamıştır.
Namık Kemal ve Sabahattin Bey bu akımın temsilcileridir.
 
4-Turancılık (Türk Birliği):
Tüm Türklerin bir çatı altında toplanmasını amaçlanmıştır.
 Bu akımın en önemli temsilcisi İttihat ve Terakki Partisi idi.
 
5-Türkçülük: 
Misak-ı Milli sınırları içindeki Türklerin birlikteliğini savunmuşlardır Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve Fuat Köprülü bu akımın en önemli temsilcileridir.
Atatürk, Türkçülük konusunda Ziya Gökalp’ten etkilenmiş ve kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bu temel üzerine oturtmuştur.
 
 
XIV.           BASIN VE YAYIN
 
Osmanlılarda ilk matbaa 1727’de Lâle Devri'nde İstanbul'da kurulmuştur. Matbaanın kurucuları Sait Efendi ve İbrahim Müteferrika'dır. Burada basılan ilk eser ise Vankulu Lugatı’dır.
 
-Osmanlı devletinde ilk resmî gazete, II. Mahmut döneminde haftalık olarak çıkarılan Takvim-i Vekayi'dir Bu gazete Cumhuriyet dönemine kadar varlığını sürdürmüştür.
-Türkçe olarak çıkarılan diğer gazete ise Ceride-i Havadis'tir
-İlk özel Türk gaze­tesi Agâh Efendi ve Şinasi'nin 1860'ta çıkardıkları Tercüman-ı Ahval'dir.
-Şinasi ayrıca 1862'de Tasvir-i Efkâr adıyla bir fikir gazetesi çıkardı. Namık Kemal bu gazetede başyazardı.
-1866'da çıka­rılan Muhbir isimli gazetede Ali Suavi laisizmi işledi.  -II. Meşrutiyet'in ilânından sonra Hüse­yin Cahit, Tevfık Fikret ve Hüseyin Kâzım, Tanin Gazetesini çıkardılar. İttihat ve Terakki yönetimi­ne karşı olanlar Volkan Gazetesini çıkardılar. Volkan gazetesi 31 Mart Olayı'nın çıkmasında etkisi olduğu gerekçesiyle kapatıldı. 31 Mart Olayı'ndan sonra iktidarını güçlendiren İttihat ve Terakki Cemiyeti, basına uygulanan sansürü ağırlaştırdı. I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla Osmanlı basın ha­yatı tümüyle durgun bir döneme girdi. Ancak I. Dünya Savaşı'nın sonuna doğru Yenigün, Akşam, İkdam ve Güleryüz gibi gazeteler çıkarıldı.
 
-Osmanlı Devleti'nde ilk dergi Mecmua-i Fünun adıyla Münif Paşa tarafından çıkarıldı.
-ilk resmî dergi Mir'at adıyla Mustafa Refik tarafından çıkarıldı.
-1862'de, ilk mizah dergisi Diyojen adıyla Teodor Kasap tarafından 1872'de çıkarıldı.
Daha sonra bu dergiyi Hayal ve Çıngıraklı Tatar isimli mizah dergileri izledi.
 
-20. yy.ın ilk çeyreğinde Genç Kalemler ve Türk Yurdu düşünce hayatımıza önemli katkılar yapmış dergilerdir. Aynı dönemde mizah türünde Hokkabaz Hoca Nasreddin ve Geveze gibi dergiler yayınlanmıştır.
-I.Dünya Savaşı’nın sonunda Aydınlık ve Aydede adlı mizah dergileri çıkarılmıştır.
 
 
 
 



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol